top of page
  • Yazarın fotoğrafıMurat Hüseyin inceoglu

Hamburg "Kuzeyli Alman"

Sokaklarında dolaşırken ve içinde yaşarken zaman zaman Stockholm veya Osla'da olduğunuzu düşündürecek kadar kuzeyli ama mimarisiyle Alman olduğunu hissettirecek kadar Alman yabancılara olan hoşgörüsü ve yabancıların çokluğuyla sanki Almanya’da değilmiş gibi duran bir kente konuk edeceğim sizi bugün. Evet beraber Hamburg’a gideceğiz bu kuzeyin naif güzel kentine. Almanya’nın ikinci büyük kenti olmasına karşı içinde bulunduğunuzda insanda oldukça küçük bir kentte hatta zaman zaman bir kasabada olduğunuz hissine kapılmanızı sağlayacak kadar minimalist ve yeşil. Almanya’nın en gezilmesi kenti midir bence değildir ama Almanya’nın en yaşanması kenti gibi görünüyor. Hadi gelin sokaklarında turlamaya.

Münih gibi gerçek bir sanayi kenti hissi vermeyen, Frankfurt gibi yabancılarla dolup taşıyıp burada ne kadar çok yabancı var hissini hiçbir zaman yaşayacağınız ama kanalları ve suyla dolu manzaraları ile kısmen Amsterdam veya Rotterdam hissi uyandıran ama alabildiğine yeşil bir yer burası. İkimilyon nüfüslü kasaba diye bir tanım getirsem abes olmaz.

Yeşilin çokluğunu ve son derece minimalist yapısını daha uçaktan alçalırken fark ediyorsunuz. Sanki Almanya’nın ikinci büyük kenti değil’de 100.000 nüfuslu bir kent varmış hissi verecek kadar alçak binalar ve bol yeşillik hemen göze çarpıyor. Su manzaranın hemen her kesitinde var, adeta su ile yoğurulmuş bir yer burası.

Okuduğum yazılardan Almanya’nın yabancılarla en iyi geçinen kenti olduğu öğrenmiştim. Havaalanından iner inmez metroya giden merdivende gördüğüm tabela bunu destekler tarzındaydı.

Kenti anlatmaya illaki bir yerden başlanacaksa tipik bir Alman mimarisi örneği olan ana istasyon (Hauptbahnof) devasa metal yapısıyla şehrin merkezine çok yakın bir konumda ve ulaşım ağının merkezinde bulunuyor. her daim canlı her daim hareketli ancak buradan geçmekten başka turistik anlamda görülecek bir şey olmadığını da belirtmek gerekir.

Mönckenberg strasse ana istasyondan başlayıp belediye meydanına kadar giden yaklaşık 1 km uzunluğunda bir cadde birkaç tramvayı saymazsak genellikle yürüyüşe ayrılmış. Çok güzel ağaçlı dokusu çevresinde eski ve yeni alışveriş merkezleri ile şehrin alışveriş caddelerinden birini oluşturuyor kente gelirseniz bu caddeyi boydan boya 1 km yürümenizi öneririm. İçerisinde sizin için dikkate değer noktalar barındırıyor. Bunlardan ilki Levantehaus adlı bir alışveriş merkezi. Diyeceksiniz ki adam bize alışveriş merkezi mi öneriyor ancak bu bina 1930’lardan kalma yani tarihi bir yapı.

Güzellik algısının on yıllar içerisinde nasıl değiştiğini gözlemlemek için bile girmeye değer. Ki buraları görünce ne kadar kötüye gittiğini daha iyi anlıyor insan.

Metal ve cam işçiliğinin son derece estetik şekilde ortaya konduğu çok güzel bir yapı. Ayrıca içinde ilgi çekici hediyelik objeler satan dükkanlar da var bunlarda ziyaretinize renk katmak için buradalar.

Kentin alışveriş caddesi olmasına karşı son derece mütevazi ve yeşil dokusunu koruyor. Ortasında minik bir park var buraya bir havuz yapmış arkadaşlar. Ancak tam tarzlarına karar verememiş gibiler üzerinde Roma imparatorluğunu andırır bir kurt, kenarlarda Neptünün Çeşmesi havasında heykeller ortasındaki yazıda da Mısır hiyeroglifleri tarzında kabartmalar var. Derin bir anlam içeriyorsa da ben keşfedebildiğimi söyleyemeyeceğim.

Ancak 150 - 200 yıllık tipik alman tarzı binalar tüm güzelliğiyle sokağa ve şehre zerafet katıyor. Bizim 50 yıllık dediğimiz binaları yıkıp yerine yenisini yapmamıza karşın özellikle almanların bunları koruyup aktif bir şekilde kullanmalarını saygıyla karşılıyorum.

Europassage insana kuzeyde bir kentte olduğunu anlatmak için yapılmış adeta. Aslında bir sokak 3 blok boyunca üzeri camla kapatılmış. Burayı açılan sokakların camla kapatılmasıyla bir alışveriş merkezi havası yaratılmış. Çok soğuk kış günlerinde dışarıda dolaşmanın imkansız olduğu kuzeyde bu duruma bir çözüm bulmaya çalışmışlar. Bizim AVMlerimizin iticiliğine karşı ürettikleri çözüm dahiyane diyebilirim. Kadıköy’de veya Beşiktaş’ta böyle bir alanın varlığını düşünsenize, üzeri kapalı sokaklarda soğukta bile dolaşmak pek keyifli olurdu.

Ama içerisindeyken üç katlı dokusuyla sanki bir sokakta yürüdüğünüz hissini zaman zaman kaybediyorsunuz başarılı bir şehircilik çalışması.

Burası Rathaus Yani belediye binası önündeki alanda belediye binası meydanı (Rathaus Platz) kentin merkezi kabul edilebilir. Klasik alman tarzı bir belediye binası güzel ama bir Münih’teki kadar görkemli değil.

Ama meydan kentin gerçekten merkezinde bulunuyor illaki buraya bir yolunuz düşecek. Hemen göl kıyısında yer alıyor. Ve bu göl kıyısındaki kesimleri İtalyan bir mimar tasarlamış su kenarında oturma basamaklar ve venedik‘teki Sam Marco Meydanı’ndaki beton veraklar ile bir İtalyan havası yaratılmaya çalışılmış.

Suyun rengi bulanık ancak her daim hava iyise kıyısında insanlar var insanlar bir nebze olsun güneşten ve suyun verdiği rahatlamadan yararlanmak için göl ve kanalların kıyılarında oturuyorlar.

Neuer Wall Hemen meydana çok yakın sosyetik alışveriş caddesi aslında adası demek daha doğru olur çünkü kanallar yüzünden bir sürü minik adacık var burada. Dükkanların durumundan ve fiyatlardan bahsetmeyeceğim dükkanın isminden önünde duran arabadan anlayacağınızı düşünüyorum. Eğer bütçeniz buraya uygunsa sizin aradığınız yer burası.

Kentin tam merkezinde caddeler trafik bakımından çok sakin. Bunu nasıl yapmışlar bilmiyorum ama bu sayede gezmesi çok kolay.

Hanse Viertel de 1930 model bir tuğla tasarımlı bir alış veriş merkezi. Minimalist dokusu ve çok büyük olmaması nedeniyle kolay gezilebilir bir yer.

Burada bulunan yüz yıllık iki tane alışveriş merkezine bakınca eskilerin alışveriş konsepti daha iyiymiş hissi uyandı bende. Daha insancıl ve daha estetik olduğu kesin.

Jungfersteig göl kıyısında ana meydanın hemen komşuluğunda bir bölüm. Tekne gezisi yapmanızda mümkün ya da göl kıyısında mutlaka oturun. Hava iyise çok keyifli vakit geçirirsiniz. Bu hava iyi olursa konusunu biraz açmak lazım oldukça kuzeyde yerleşimi ve çok sulak dokusu nedeniyle oldukça soğuk ve yağmurlu bir yer burası. Resimde gördüğünüz gibi bir havaya denk gelmek için gerçekten iyi şansa ihtiyacınız var.

Belediye binasının içinde çok keyifli kahve içe bileceğiniz güzel bir havlu da var burayı da atlamamanızı öneririm.

Ana meydandan güneye limana veya nehre doğru yürürken ikinci Dünya Savaşı’nda yıkılan ve sadece kulesi ayakta kalan Nikolaikirke adlı kilisede görülmeye değer yerlerden.

Deichstrase minik kafelerle dolu şirin bir cadde. Dükkanların arasından kanal kenarına geçmek, suya bakarak veya suyun üzerinde oturmak mümkün.

Orada bir Fransız krepçisi (Ti Breizh) var tatlı ve tuzlu tarzlarda nefis krepler yapıyor atlamamanızı öneririm. ben burada yediğimiz kreplere bakınca krepin bir Fransız yemeği olduğunu ve bizim yediğimi krepin sade halinin çok ta popüler olmadığını anladım.

Bir anda iki milyonluk bir kentte olduğunuzu unutuyorsunuz sessiz güzel evlerin arasında suyun üzerinde keyifli bir vakit geçirme şansınız oluyor.

Buradan daha limana doğru güneye doğru giderken klasik alman tarzı evler sık sık görülmeye başlıyor. Bu tarz sizin hoşunuza gidiyor mu bilmiyorum ama benim oldukça hoşuma gidiyor adeta bir masal kenti gibi sokaklar yaratıyor.

Speicherstadl bir köprü üzerinden görünen kentin sembolleşmiş manzarası. Yanlış anlamayın liman civarında pek çok köprü ve pek çok güzel manzara var ama bu manzara kentin silüeti ile özdeşleşmiş ve sadece buraya özgü.

Bu arada sağdaki ve soldaki binalar endüstriyel amaçlı kullanıyorlar ama dış dokuların ki bakımlılık ve tabela kirliliğinin olmaması sanki daha güzel bir kullanım amacı varmış hissi veriyor.

İşte kentin ikonu sayılabilebilecek bir yapı olan Elbphlarmonia yani filarmoni binası. Bir sanayi binasının üzerine çok da pahalı bir ücretle yeniden restore ve planlama ile beraber tasarlanmış bir mimari harikası diyebilirim. Giriş ücretsiz ama konser izlemek isterseniz bilet almanız gerekiyor. Elbe nehrinin hemen kıyısında bir gemi provasını andırır şekilde muhteşem bir görsellikle şehri karşılıyor.

Asansörle bir gözlem terasına çıkıyorsunuz buradan 360° kenti izlemeniz mümkün nehir tarafında şehiriçi seferleri yapan gemiler yük gemileri ile hareketli limanı gözlemek keyifli.

Arka tarafta ise endüstriyel amaçlı kullanılan tuğla desenli binalar var oldukça bakımlı ve elit görünüyorlar doğrusu.

İç mekanda çok fazla orijinal ve güzel görsellik yaratan detay var kıvrımlı camlar ilginç taş işçiliği güzel tavanlar hakikaten görülmeye değer bir yer. Çok para harcanmış ama sonunda iyi bir şey ortaya çıkmış.

Bu bina Chilehaus 1930 larda bir Alman işadamı tarafından yapılmış. Her yandan baktığınızda değişik bir mimari üslup var. Bir kenarı gemi provası gibiyken bir kenarı kaleyi andırır gönlümde. Naziler tarafından kullanılması sebebiyle zamanında şehirde iyi bilinen bina değilmiş. Ama yakınından geçerken görmenizi önerebileceğim bir yer. Sivri burnu adeta korku filmlerindeki karanlık tiplerin yaşadığı binaları andırıyor.

Binaya yandan bakınca yüzlerce penceresi ve bu pencerelerin altında değişik Semboller bulunan adeta bir kaleyi andıran bir yapısı var.

Bu sembollerin her birisi de birbirinden farklı yapan ilginç bir insanmış belli ki ne amaçlamış bir mesaj mı veriyor? Şifreli bir şey mi var insanda bir merak uyandırıyor doğrusu.

İç avlusu nda ise bambaşka bir ailem var çevresinden dolaşıp içindeki avluyu da görmenizi öneririm.

Artık kentin kuzey mahallelerine geldik. Burada da yaygın kanallar var çevresinde eski fabrika binaları var bunların bir kısmı okul veya başka kamu binaları olarak kullanmıyorlar. Yani eski dokuyu kaybetmeden güncel kullanımı açmışlar böylelikle inşaatlara milyonlar harcayıp kaynaklarını çarçur etmiyorlar.

Kanal kıyısında kanalların açılmasında ve metro yapılmasında kullanılan bazı aletleri orada bırakmışlar. Sanıyorum kanalları derinleştirmek için kullandıkları bu kepçe bana filmlerdeki dinazorları hatırlattı. "Endüstriyel dinazorlar" da insanlık çağının ürünü diyebiliriz.

Bu da metro açılımında kullanılan bıçak ya da alet diye nitelendirirelim nasıl bir mekanizma ile bu cihazı çeviriyorlarsa metro için tünel açarak ilerliyormuş insan büyüklüğü karşısında hayrete düşmüyor değil doğrusu.

Güneş sabah öğlen ve akşam kanallar üzerinde hareket ederek değişik ışık oyunları yaratıyor. Kanoya binen gençler sanki bir sayfiye edasıyla kentin içinde geziyorlar.

Bu da bilmem kaç 100 yıllık ama tarihi bir polis karakolu binası belki sizlerin benimki kadar hoşuna gitmiyordur bu durum ama ben imreniyorum doğrusu.

Kente uğrayınca mutlaka uğramadan gitmeniz gereken yerlerden birisi de Miniatur Wunderland binası. Kesinlikle bir çocuk aktivitesi değil çocuklarınızın aklını kaybedebileceği kadar keyifli ama büyükler için de çok etkileyici yapılmış bir mekan biraz çok para veriyorsunuz ama kesinlikle verdiğiniz paraya değer bir durumu var.

Şimdi kafanıza daha iyi canlanbilmesi için yakın plan ve bir kaç uzak plan resimde bu mekanı anlatmaya çalışacağım içerisinde değişik iklim ülke ve temalarda canlandırmalar yapılmış örneğin bu gördüğünüz bir panayır alanı.

Yaratılan ortamlardaki detaylar müthiş yakından incelemeye doyamıyorsunuz. Bu gördüğünüz tasarımda 1930’ların Almancasından bir kesit var.

Bu da 1600’lü yıllarda yerel alman halk pazarından bir kesit içeriyor.

Çok yakın çekimler bazen mekanın ve ortamların büyüklüğünü anlamanıza engel olduğu için biraz uzak çekim bir görüntü yaptım burada yangın çıkmış bir apartmana müdahale eden itfaiye güçleri görünüyor siz içinde geziyorsunuz yaklaşık 3-4 spor salonu büyüklüğünde çok büyük hazırlıklıkla yapılmış minyatür bir dünyanın içindesiniz.

Vallahi biz gezerken 3 saatten fazla gezmişiz ben zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım doğrusu. Bu koreografi benim en sevdiğim koreografilerden bir tanesi bir tarafta tarlada ürün toplayan Çiftçiler var. Yandaki derenin içinde bir ceset var polisler gelmişler kriminal ekipler cesedi araştırıyorlar. Nasıl bir hayal gücü nasıl bir espri anlayışı hayret etmemek mümkün değil.

Son iki resimle tamamlayacağım bu resimde antik Pompei kenti canlandırılmış. Bu kenti gezmiş birisi olarak detayları hayret verici güzel buldum hani Pompei kentini görmediyseniz burayı gördüyseniz görmüş olursunuz.

Burada da Brezilya sahil mekanlarından birisi canlandırılmış. Deniz ve Su imajı gerçek su kullanılmadan bu kadar güzel yapılabilirdi diye düşündüm ben.

Tekrar kent merkezindeyiz sizi ana meydanın yakınlarındaki kanalların arasında bir mekana götüreceğim.

Adı Goa zone adlı bir Hint lokantası. Hint lokantasının çok iyi örneklerinden birisi. Eğer daha önce hiç Hint yemeği yemediyseniz mutlaka öneririm. Hijyen konusunda Almanya'da bir endişeniz olmasın. Bu chiken masala çok lezzetli ve doyurucu.

Bu da köri soslu kuzu etinden yapılmış bir yemek bence on numara. Hem lezzetler çok güzel hem doyuruculuk hemde fiyatları.

Güzel bir yemeğin yanında şehrin suya yansıyan ışıklarını yakından görmekte size ekstra olacak.

Sizi götüreceğim son mekanda Midways Trick Art adında bir optik ilizyon müzesi. Daha önce böyle bir şey duydunuz mu bilmiyorum ama keyifli vakit geçirmek için burayı görmenizi öneririm.

Tamamen göz yanılması üzerine tasarlanmış çok sayıda koreografi var içindeyken tam olarak anlamıyorsunuz ama fotoğrafa baktığında gerçekten insanı hayrete düşüren ilizyonlar yaratan bir mekan.

Tekrar tekrar baksanız bile bakarken çözemeyeceğiniz basitlikte çok hoş üç boyutlu ilizyon mekanlarında resim çektiriyorsunuz.

İlizyonun en iyi sonuç verdiği tek açı var size yere işaretlenmiş fotoğrafı çeken kişinin orada durması isteniyor. Kim büyük kim küçük Kim uzun kim kısa birbirine karışıyor. Hani böyle lunaparkta aynalar vardır değişik boyutlarda gösterir kesinlikle böyle bir şey düşünmemenizi isterim burada bir ayna yok hile yok sadece ilizyon varbence çok güzel öneririm.


Bu ikinci Dünya Savaşı’ndan kalma bir Alman denizaltısı nehrin kıyısında müze haline getirip ziyareti açmışlar eğer bu klostrofobik dünya ilginizi çekiyorsa atlamayın derim. Ben Fransa’da bir tane gezdiğim için bunu gezmedim.

Burası ise Blankenese Şehrin batısında Elben eğri kıyısında zengin ve gelir düzeyi yüksek Almanların oturduğu tamamen iki katlı çok güzel evlerle bezeli bir tepe üzerinden manzarası çok güzel olan bir yer. Vaktiniz olursa buraya mutlaka uğrayın.

Metrodan indikten sonra tepe aşağı yürürken çok güzel yürüyüş yolları ve patikalardan geçiyorsunuz birbirinden güzel evler ve yemyeşil sokaklardan ilerliyorsunuz.

Nehir kıyısında bir şeyler içmeniz ve tekneyle geriye dönmeniz mümkün karşıda Airbus fabrikası var ve içerisinde kendisine ait bir havaalanı var.

Son birkaç resimle özetleyecek olursak Hamburg sularla bezeli müthiş yansımaları olduğu yemyeşil bir kent.

İçinde iki milyonluk bir kentte olduğunuzu unuta bileceğiniz kadar güzel bir yer.

Ana meydanı tarihi mekanları kafeleri minimalist yapısı kolay ulaşımı ile çok kolay gezilebilecek bir yer.

Ve kanalları şehirin ne tarafa giderseniz gidin karşınıza çıkıyorlar.

Şehrin ikonik yapısı flarmoni binasını ve limanında gözden kaçırmamak lazım.

Umarım anlatımdan hoşlanmışsınızdır, sizin için tüm detayları anlattım diyemem ama iyi bir özet çıkardığını düşünüyorum bu kuzeyli alman kendini Güney alman kentlerinden farklı dokusu ve çok mükemmel şehircilik anlayışıyla görmenizi öneririm. Hamburg sizi bekler ona ziyaretiniz karşılığını boş çıkarmayacaktır.


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page