top of page
  • Yazarın fotoğrafıMurat Hüseyin inceoglu

Münih "Bavyera'nın kralı"

Güncelleme tarihi: 24 Oca 2022

Birçok Avrupa kenti gibi nehir kıyısında kurulmuş olan Münih, Almanya'nın üçüncü büyük kenti. İsar nehri oldukça küçük ve kentin siluetini etkilemese de yeşil alanlar açısından bir etkisi olduğu da aşikar. Almanya'nın güneyindeki Alplere yakın yerleşimli kentte, yüksek bir yere çıkarsanız açık bir havada Alpleri görmek mümkün. Aksan olarak klasik Almancanın dışında bir aksanları var. Münih'in oldukça zengin bir şehir olduğunu baştan belirtmek gerek. Avrupa'da genelde ‘dünyanın en zengin köyü’ olarak sıklıkla anılırmış. Kentin ana kadetrali St.Peters'ten daha yüksek yapı yapmama kararı nedeniyle kentte yatay bir yapılaşma hakim. Yüksek binaların yerini alçak binaların ve geniş parkların alması sanki çevresi ile nüfusu 5 milyona ulaşan bir kentten ziyade Oslo gibi minik bir kentte olduğunuz izlenimi veriyor. Kentle ilgili izlenimlerimde ben sıklıkla Oslo veya Brüksel benzerlikleri yaşadığımı belirtmeliyim.



Kente Bavyera eyaletinin ve Alman sanayisinin başkenti diyebiliriz. Alianz, Siemens, BMW gibi bir çok sanayi devi burada yapılanmış. Son zamanlarda adı ayrılıkçı söylemlerle sıkça anılsa da eylemsel düzeyde hiç bir olay kaydedilmemiş.

Kentin turistik anlamda gezilmesi ile ilgili izlenimim; eğer çok aceleniz yoksa iki günün yeterli olacağı yönünde. Çok daha yavaş gezmek veya resim müzesi ve sarayların tümünü gezmek beklentiniz varsa bir veya iki gün daha eklenebilir. Ben kendi gözlem ve tercihlerimden oluşan bir seçkiyi beğeninize sunuyorum. Umarım severek gezersiniz.

Kentin sonbahar dışındaki dönemlerde çok yağışlı olduğunu, yağışların yaz döneminde yağmur, kışınsa kar şeklinde olduğunu belirtmekte fayda var. Özellikle yaz mevsiminin ülkemiz yazları ile karıştırılmaması ve gece serinliği konusunda hazırlıklı olunmasında fayda var.



Gezilecek yerleri genelde yazılarımda kendi gezdiğim sıra ile anlatmaktan hoşlansam da bu kentte her yerin yürüme mesafesinde oluşu ve ana meydan civarında konumlanması nedeniyle madde madde yazmayı uygun buldum.



Marienplatz

Şehrin tam anlamıyla ‘merkezi’ olan Marienplatz, çok büyük bir meydan değil ancak kentin çekim merkezi kesinlikle burası. Normalde bu tür yerler turistik olur da asıl kent sakinlerinin gittiği mekanlar farklı olur ya; Münih için bu durum söz konusu değil. Her açıdan kentin kalbi Marienplatz'ta atıyor. Avrupa kıtasında hemen her kentin bir ana meydanı vardır. Ancak her zaman bu kentte olduğu kadar ihtişamlı olmuyor.

Meydanı çevreleyen yapılar arasında iki tanesi öne çıkıyor:





Altes Rathaus

Burası kentin eski belediye binası. Klasik Alman mimari tarzına uygun şirin bir yapı. Beyaz rengi ve kulesiyle dikkatinizi hemen çekecek. Yolun ortasındaymış gibi duran konumu size garip gelmesin sakın çünkü kent, St. Peter kilisesinden sonra bu yapının çevresine inşa edilmiş.




Neues Rathaus

Kentin sembol yapısı dememiz yanlış olmaz. Kesinlikle ikonik bir yapı. Brüksel belediye binasından 300 yıl sonra yani 1800'lerin ortalarında yapılmasına rağmen büyük benzerlikler içerdiğini belirtmezsek olmaz.





İlham almış olsunlar veya olmasınlar sonuçta güzel iş çıkarmışlar. İnsanın öylesine bakıp geçebileceği bir yapı değil. Mimari albenisi oldukça yüksek. İçerisine en azından avlusuna girmenizi öneririm. Etkileyici bir avlusu ve burada hizmet veren bir kafesi var. Kulesine çıkabileceğiniz ücretli asansörü var ancak bunu pek önermiyorum. Nedenini bir sonraki madde de detaylandıracağım.

Binanın üst katlarında Glockenspiel isimli bir çalar saat ile müzik aleti arasında tanımlayabileceğimiz bir alet bulunuyor. Bu tarihi alet günde üç defa (sabah 11, öğlen 12 ve akşam 5) çalıyor. Turist kalabalığı ve video çekme yoğunluğuna bakarak çok ilginç bir ambiyans beklemeyin. Neticede 200 yıllık bir saate bakıyorsunuz. Bazı renkli kuklaların dönmesi ve hareket etmesinden ibaret olan bir gösteri yalnızca. Çağımızın X ve Z kuşağı için biraz komik kalabilecek bir gösteri için pek çok insanın ellerinde telefon ile beklemesi de şaşırtıcı. Kanımca turistik kentlerde bu türlü aktiviteler hak ettiğinden çok daha fazla ilgi buluyor.



St. Peters Kilisesi

Kentin ana dini yapısı diyebiliriz. Tek kuleli klasik neogotik bir yapı. Eğer yeterince kilise görmüşseniz sizin için pek de heyecan verici olmayabilir. Meydana çok yakın olan bu kilisenin kentin en eski yapısı olduğu hatta kentin bu yapının çevresine yapıldığı rivayet ediliyor.

Bence biraz sıradan sayılabilecek bu yapıyla ilgili anlatılması gereken en önemli nokta kulesi. Şehri panaromik olarak izlemek isterseniz ‘St. Peters Kilisesi’nin 306 basamakla ulaşılan kulesinin en tepe noktasına merdiven ile çıkabilirsiniz. Belediye binasının ve tüm kentin etkileyici siluetinin en güzel göründüğü yer bu kule. Buradan bakmak karşıdan daha güzel görüneceği için Rathaus'tan bakmaktan daha cazip olacaktır. Ancak bu güzel manzara ile aranızda 306 basamak var. Tırmanmak veya tırmanmamak size kalmış. Kuleden bakınca böylesine büyük bir kentte hiç yüksek bina görmemek değişik gelecektir. İnsan hakikaten "dünyanın en zengin köyü" fikrinin insanlarda oluşmasına katılmıyor değil.

Viktualienmartk

Ana meydana ve kiliseye çok yakın bir meydan burası. Eski belediye binasından hemen sağa dönün gibi bir tarif verilebilir. Şehrin pazar yeri olarak da tanımlanabilecek ancak yaz mevsiminde ‘biergarten’ (bira bahçesi)’ne de dönüşen bir meydan burası. Her daim canlı ve açık bir yer. Meydanın ortasında sabit planda bir çok küçük yapı var. Bu yapıların bir kısmı pazar iken bir kısmı yemek satışı ile ilintili. Meydanda konumlanmış olan banklardan masa örtüsü olanları bir işletmeye ait iken piknik masası tarzında olanları halka açık. Bir bira veya içecek almanız şartı ile oturmak ve kendi getirdiğiniz yiyecekleri yemek serbest. Her zaman hareketli eğer yerel lezzetleri öyle oturaklı bir restoran deneyimi şeklinde değil de ayak üstü denemekten hoşlananlardansanız Viktualienmarkt sizin için tam da doğru ver. Mutlaka uğrayın, bir şeyler tadın, meşhur Bavyera biralarından için ya da sadece bakının hepsi güzel bir deneyim olacak.



Karlsplatz (Stachus)

Resmi adı Karlsplatz olan bu meydana Münihliler Stachus diyorlar. Eski kentin kapılarından birini içerdiğinden kale benzeri yapısı hemen dikkatinizi çekecektir. Trenle geldiyseniz ana istasyondan gelirken kente giriş kapınız olacak olan bu meydan her zaman hareketli ve Münih’te alışveriş için en önemli yerlerden biri.

Aynı zamanda da en kalabalık yeri demek gerekir. Eğer Münih'te bir şey için çok yoğun denilecekse "Stachus kadar yoğun" denilirmiş. Bu durum burasının kentin alışveriş caddelerine açıldığından mı yoksa insanların bitmek tükenmek bilmez satın alma tutkusundan mı olduğu bilinmez.

Frauenkirche

Marienplatz’ın hemen yanında yer alan Frauenkirche Münih gezilecek yerler listesine koyulabilecek yerlerden. Meydana geldiğinizde turist kalabalıkları bile sizi oraya götürebilir. Haçlı seferleri sırasında gördükleri Musevi ve Müslüman yapılarından etkilenen kişiler tarafından planlanmış. İki kulesi tam olarak eşit büyüklükte olmayan yaklaşık yirmi bin kişi aldığı yazılmış olan büyük bir yapı. St. Peters kilisesinden biraz daha gösterişli yapılmış bir Katolik kilisesi.



Burası ile ilgili kanımca üzerinde durulması gereken tek nokta ise girişteki merdivenlerin üzerinde şekli insan ayak izine benzeyen bir iz bulunması. Anlatıla gelen efsaneye göre şeytanın burada dikilip kiliseye hayranlıkla baktığı için ayak izinin kaldığı söyleniyor. Bu tür efsanevi anlatımlar bana hiç inandırıcı gelmese de ''vay canına! şeytanın ayak izi buymuş '' diyerek yolumuza devam etmeyi daha uygun buluyorum.

Asamkirche

Münih'li iki zenginin kendileri için yaptırdıkları küçük ama çok güzel bir yapı. Zaman içerisinde halka açılmış bir bina. Harika bir tavanı var. İlginç bir yapı, eğer kentte bir kilise göreyim diyorsanız ki benim önerim bu o yapı da burası olmalı.



Odeonplatz

Kendinizi bir miktar da olsa İtalya'da sanabileceğiniz bir meydana hoş geldiniz. Meydan, Floransa’daki Loggia dei Lanzi örnek alınarak yapılmış. Binanın girişinde iki askerin heykeli bulunuyor. Aslında bu binanın kent için pek bir önemi olmasa da kente bir zenginlik kattığı söylenebilir. Bu binaya sırtınızı verdiğinizde sağınızda kalan yapı kompleksinden de bir miktar söz etmek gerekecek.



Residenz

1385’te kale olarak inşa edilen bu bina daha sonra şimdiki haline çevrilerek yönetim merkezi olarak kullanılmış. Bavyera yöneticileri uzun süre burayı hem ofis hem de ev olarak kullanmış.




Kısa bir dönem Hitler de konaklamış ve o dönem olayına tanıklık etmiş. Klasik Avrupa saraylarına benzer bir görüntüsü var. İçerisinde minik bir Mısır müzesi de var. Eğer buralara kadar gelmişseniz ve eski saraylardan hoşlanıyorsanız burası aradığınız yer olabilir.

Yoksa içine girmeyin ama Hofgarten adı verilen bahçesine göz atın ve karşı tarafa geçin ileride sizin için bir sürpriz olabilir.



Odeonsplatz’tan sonra düz devam edersek kentin gezmek ve vakit geçirmek için caddeleri olan Ludwidstrasse ve devamında Leopoldstrasse başlar; Ünlü Münih Üniversitesinden sonra Bavyeralı zaferlerinin sonrasında kral tarafından yaptırılan Siegestor isimli anıt yer alır.

Bu anıtın bir miktar Bradenburg kapısına benzediğini fark etmeniz çok fazla vaktinizi almayacaktır. Buradan devam ettiğinizde Leopoldstrasse adlı cadde kentin en afilli caddesi sayılır. Bu uzun caddenin Müncher Freiheit ve Giselastrasse metro durakları arası özellikle alışveriş, kafeler için öne çıkan bölümünü oluşturur. Eğer ilginizi çekiyorsa bu caddede Flying Tiger mağazası da var.




Englisher Garten

Şehrin tam ortasında bir park hayal ederseniz burası tam hayalinizdeki yer olabilir. İngiltere’deki şehir parklarından esinlenildiği için İngiliz Bahçesi ismini almış ama boynuz kulağı geçer hesabı Avrupa'nın tüm ülkelerinin kent parklarından daha büyük.



Şehrin ana alışveriş caddelerinden olan Leopoldstrasse ve üniversiteye yakın konumu da eklenince kentliler için spor yapmak, güneşlenmek, kentin karmaşasından uzaklaşmak için harika bir yer. Ağaçlar, nehir, ördekler, çimenler içeren müthiş büyük bir park ve tam kentin ortasında.




Parkın içinde Eisbachwelle adı verilen kıvrımlı bir dalganın üzerinde insanların sörf yaptığı bir yer var. Kent sakinleri bu dalgalar üzerinde sörf yapmayı çok seviyorlarmış. Denizden bu kadar içeride sörf yapanları görmek çılgınca geliyorsa şaşırmaya hazır olun.



Parkın içerisinde bu kentin önemli değerlerinden biergardenlardan olan ‘Seehaus’ yahut ‘Chinesischer Turm’ yer alıyor ki yazının içerisinde bu konuda bir paragraf bulacaksınız. Hava güzelken giderseniz nehir kenarında yüzebilir, güneşlenebilir veya spor yapan gençlere katılabilirsiniz.



BMW Welt & Museum (BMW Dünyası & Müzesi)

Münih BMW yani Bayerische Motoren Werke’nin merkezi. Olympiapark ile yan yana konumda.



BMW Welt markanın güncel modellerinin satışı ve tanıtımı için ayrılmış bir bölüm ve girişi ücretsiz. Büyüklük ve etkileyicilik konusunda beklentinizi yüksek tutun. Firma, iyi araba iyi mekanda sergilenir felsefesi ile biraz abartıya kaçmış.




BMW Müzesin tarih boyunca BMW'nin evrimine tanıklık etmek için planlanmış oldukça akıcı ve güzel bir sunumla tasarlanmış bir bölüm. İçerisinde elektrikli arabaların işleyişi ile ilgili ekstra bir bölüm var. Biraz bile arabalara merakınız varsa bu müze oldukça ilginizi çekecektir. Benim en dikkatimi çeken şey ise araba tasarımlarının zaman içinde geçirdiği evrim. İnanılmaz değişime tanıklık ederken değişimi insanların mı talep ettiğini yoksa firmaların mı yönlendirdiğini düşünmeden edemiyorum. Müze bölümü ücretli ama değişik bir saat geçirmek hoşunuza giderse paranızın karşılığını alabileceğiz bir yer. Tavsiye ediyorum.




Olympiapark (Olimpiyat Parkı)

Zaten BMW müzesine gelmek gibi bir niyetiniz varsa metrodan burada inmeniz gerekiyor. Kentte yapılan 1972 yılındaki kış olimpiyatları için tasarlanmış günümüz konseptinden hayli uzak Olimpiyat stadyumu, gölet, değişik amaçlı binalar ve kuleden oluşan parkları içeren yeşil bir bölüm. Gezmelik değil de daha çok spor yapmalık veya kafa dinlemelik alanları içeriyor. İçerisinde minik bir bira bahçesi de var.



Deutsches Museum (Alman Müzesi)

Dünyanın en büyük bilim ve teknoloji müzesi olan Alman Müzesi’ni yılda yaklaşık 1.5 milyon kişi ziyaret ediyormuş. Isar Nehri’nin ortasında bir adada bulunmasıyla bariz şekilde Berlin’deki Müze Adası’nı anımsatan müze teknolojiye adanmış bir bilim müzesi.

Pek çok kentte bilim müzesi gezmiş olabilirsiniz ancak bu tarz hoşunuza gidiyorsa sunuş ve içerik bakımından gördüklerimin en iyisi olduğunu belirtebilirim. Buraya ayırabilecek iki veya üç saat kadar vaktiniz varsa kesinlikle atlamamanızı öneririm.

Bira Bahçeleri (Biergarten)

Münih’te kültürün bir parçası olarak baharın gelişiyle birlikte şehrin her yerinde Biergarten (bira bahçeleri)ler çalışmaya başlıyor. Ülkemizin çay, Avrupalıların kahve alışkanlığı burada biraya dönüşmüş. İnsanoğlu illaki bir şey içecek ya Bavyera da yegane içilen şey bira gibi duruyor. Bira bahçelerinde siz özellikle miktar belirtmezseniz Bavyera'da birayı bir litre olarak servis ediyorlar. Bu nedenle serviste dikkat etmek gerekiyor. Bu bira bahçeleri bizdeki bazı piknik yerleriyle aynı mantıkta işliyor. İsterseniz yemeğinizi yanında getirip sadece bira alıyorsunuz, isterseniz de hem biranızı hem yemeğinizi alıyorsunuz. Yemek alınan bölüm ayrı oturulan bölüm ayrı.



Bu bira bahçelerinin iki tipi var bunların açık olanları Englisher Garten’in içindeki ‘Chinesischer Turm’ ve ‘Seehaus Biergarten’. Ki eğer yaz aylarında geldiyseniz bu ikisinden birini denemenizi özellikle öneririm.




Bir de kışlık form sayılabilecek kapalı mekanlar var ki Augustiner Braustuben ve Hofbraushaus mutlaka gidilmesi gereken yerlerin başında geliyor. Bunlar Marienplatz'a çok yakın konumdalar. Agustiner Braustuben büyük sayılabilecek bir restoran. Bayyera mutfağı denemek merakınız varsa özellikle tercih edebilirsiniz. Hofbraushaus ise kocaman hal gibi bir mekan. Yemek yeme dışında insanların sosyalleşmek içinde sıklıkla uğradığı bir yer. Mekanın dekorasyonu çok güzel, büyüklük çok etkileyici. Sıklıkla geleneksel Alman müziği canlı olarak çalınıyor, yemek çeşidi çok olsa da genellikle gelenler yarım tavuk ve bira tercih ediyor gibi görünüyor.



Bu iki mekanın hemen yanında Hard Rock Cafe Münih bulunuyor. Eğer bu tür bir hobiniz varsa düşünebilirsiniz. Tam karşı köşeye açılan Starbucks cafe ile sanki kışlık sosyaleşme mekanı hissi veren bir bölüm. Kente yolunuz düşerse uğramadan geçmemenizi öneririm.

Der Verrückte Eismacher "Çılgın Buz Yapıcı"

Münih'teki Der Verrückte Eismacher şehirdeki en çılgın ve en iyi dondurmaya sahip bir yer. Klasik dondurma formatları dışına çıkmış, çılgın lezzetler arayan bir mekan. Oraya gitmeyin çünkü başka dondurma yemek istemeyeceksiniz diyen pek çok yorum okudum.

Komik, tuhaf, komik ve lezzetli olması için çalışılmış formülleri var. İncir vişne gibi normale yakın karışımlardan, meşhur "Weißwurst" veya bira-buz gibi çok tanınmış tatları da. Daha meraklısına “garip” buz tatlarından biri biber-limon ya da "Radler" (bira ve limonata), pizzalı, sosisli veya en çılgınlarından lahana turşulu dondurma ne ararsanız var.

Ancak müşteri ve lezzet memnuniyeti çok üst bir mekan eğer denemeye açıksanız çılgın buzlar sizi bekliyor. Alice Harikalar Diyarında'ya adanmış çok sıcak ve güzel tasarlanmış bir yer...

Nymphenburg Kalesi

Şehir merkezinden biraz uzakta metro üçüncü bölgede yer alan bir saray, bahçe ve kale kompleksi. Bu mekan porselen müzesiyle ünlü olsa da, içindekivbotanik bahçesi de en az onun kadar ünlü. İtalya’nın kuzeyindeki Savoy Hanedanı’ndan gelen kraliçenin etkisiyle İtalyan bir mimara yaptırıldığından daha çok Alplerin güneyindeki İtalyan saraylarına benziyor. Eğer ilginizi çekerse ve vakit ayırabilirseniz buraya da bir bakabilirsiniz.



Münih hakkında kendimce öne çıkan bilgileri derledim. Umarım yeterli ve aydınlatıcı olmuştur. Peki kentte bu yazdıklarımdan daha başka şeyler yok mu derseniz; modern ve tarihi sanat müzeleri, Bayern Münih takımının stadyumu Alianz Arena, heykel müzesi gibi başka noktaları saymak mümkün. Hatta günümüz dünyasında yaşadığımız şiddete bakıp eski dramatik konumunu kaybetmiş olsa da kent yakınlarında bir toplama kampı bile var.




Hazırlanırken Bayveyra'nın başkenti olarak Nürnberg benzeri bir kent bekliyor olmama karşın, neticede Oslo-Brüksel karması, albenisi olan gezmekten çok yaşamak için keyifli bir kent çıktı karşıma. Ancak bu kentte bir kaç gün geçirmek sizin için çok keyifli bir deneyim olacaktır sanırım.


0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page