BİR ZAMANLAR DÜNYA
Şimdiye kadarki tüm yazılarımı yerleşim yerleri için yazdım. Bu bazen bir kent oldu, bazen de bir köy...Bugün ilk kez bir müze için yazı yazacağım. Burası gitmeden önce de beni heyecanlandıran bir yerdi bu nedenle Frankurt serisinin sonuna bırakarak iyi bir son olsun istedim. Ancak beklentilerimi çok aştığını belirtmeliyim.

Doğaya ne kadar meraklısınız bilmem ama Frankfurt Doğa Tarihi müzesi insanı yeryüzündeki yaşamın köklerinden çeşitliliğine, minerallerden fosillere sürükleyerek hayret ve hayranlık karışımı bir duyguya sevk ediyor. Burada 400 kadar resim çektim. Bunların içerisinden minik bir seçki yaptım. Ancak inanın her bölüm inanılmaz etkileyiciydi. Her bölümde burasının zirve olduğunu düşünüyorsunuz ve girdiğiniz her yeni kısım sizi şaşırtmaya devam ediyor. Haydi beraber bu müzenin koridorlarına dalıp dünyanın yaşam tarihine ve güzelliğine bir göz atalım.

Öncelikle belirteyim; Secktenberg müzesi veya Frankfurt doğa tarihi müzesi bileti 12 euro ancak Frankfurt kart aldıysanız yarı fiyatına düşüyor ve bu kartla tüm şehir içi ulaşım araçlarından ücretsiz yararlanırken, 50 kadar müzeye de yarı fiyatına giriyorsunuz. Bu detayı atlamayın.

Kapıdan girişte sizi ilk karşılayan bölüm dinazorlar odası. Gerçekten diliniz tutulası ihtişamda büyük hayvan iskeletlerinin arasında buluyorsunuz kendinizi. Girişten salona doğru yürüdüğünüz koridorda değişik dinazor ayak izleri var sanki onlarla birlikte yürüyormuşsunuz hissi verilmiş.

Ben ömrümde hiç T-Rex görmemiştim. Ama kafasının bu denli büyük ve dişlerinin bu kadar iri olduğunu görmek çok etkiyeyiciydi. İnanın filmlerdeki gibi değil, kendinizi "bir lokmalık" hissediyorsunuz. İyi ki bu canlının nesli tükenmiş dedirtecek türden.

Bu arada müze 18 yaş altına ücretsiz bu nedenle çok fazla minik müşteri var. Bazıları öylesine ufak ki bunlar ne anlar diye düşünmeden edemiyor insan.

Salon ünlüler geçidi gibi... Jurassic Park filmlerinde gördüğünüz tüm türlerin fosilleri sergileniyor diyebilirim. İnsan gerçek büyüklük ve boyutlarını görünce daha iyi anlıyor.

Gerçek büyüklük ve boyut denince resimdeki arkadaş Amerika'da bulunmuş. Dünyanın en büyük dinazoruymuş. Sadece bu kadarı bulunabilmiş. Benim 180 cm boyunda iri bir adam olduğuma dikkatinizi çekerim.

Bu da arkadaşın ayak izi ile insan ayak izlerinin kıyaslanması. Eğer böyle bir kıyas kategorik olarak yapılabilirse tabii.

Bu arkadaş da kafası ile etoburları öldürebilen biraz kalın kafalı bir otobur cinsiymiş.

Burada biraz dramatik bir sahne var. Yumurtalarının üzerinde fosilleşmiş bir anne insana her canlının neslini koruma isteğinin ne kadar yüce olduğunu düşündürüyor. İşin etkileyici kısmı bunların canlandırma değil fosil olması.

Bu bölümde 80 milyon yaşında bir dinazor kemiğine de dokunmanız için bıraktıklarını belirtmem gerek.
80 milyon yaşında bir taşa dokunmak bile yeterince heyecan verici iken bunun bir fosil olması insanda çok değişik ve güzel hisler uyandırıyor. Biz gerçekten çok genç bir türüz ve dünyanın hakimiymiş gibi davranıyoruz. Burada gerçekten düşünülmesi gereken birçok nokta var.

Bir sonraki bölüm mineraller bölümü: Camlı bölümler ve çekmeceler halinde binlerce mineral sergileniyor. Size çarpıcı ve sıradışı olanlarından bir seçki yaptım ama cam ve yansımalar biraz resim çekmeyi zorlaştırdı doğrusu. Siz bunlara mümkünse takılmayın bırakın renkler ve desenler büyülesin sizi.

Bu goethit adı verilen bir mineralmiş. Bana göktaşı deseler çok kolay inanırdım. İçeriğinin sadece demir, oksijen ve hidroksil (OH) olması ne garip.

Malaşit yeşili hiç duydunuz mu bilmem ama pek meşhurdur. Duymadıysanız işte şimdi tanıştınız.

Bu üzerine mor ışık tutulduğunda gördüğünüz yansımayı yapan inanılmaz bir mineral.

Bu bölümdeki iki mineral dıştan bakınca tamamen sıradan taş gibi görünüyor.

Ancak böylesi bir güzelliği görünce insanın tüm taşları kırıp bir bir içine bakası geliyor doğrusu. En iç bölümdeki mor tuz kristalleri gibi görünen bölümü de atlamamanızı öneririm.

Bazıları da arasında tuz benzeri katmanlar barındıran hiç görmediğim türden taşlar.

Bunları eğer buradan alabilseydim evimde bardak altlığı olarak kullanmak isteğim ailem tarafından şiddetle reddedildi. Ama insan gözünü ayıramıyor.

Son resim de içinde fosil olan minerallerden. Sanki kendi güzellikleri yetmezmiş gibi içlerinde fosil barındırıyorlar.

Mineral bölümünden fosil bölümüne götürmek istiyorum şimdide sizleri. Çok müze gördüm ama inanın bu kadar çok ve güzel bir fosil bölümü görmedim. Sadece burası için bile Frankfurt'a gidilir. Bu yukarıda gördüğünüz bir bitki tohumu fosili. Şimdi sıkı durun tam 20 milyon yaşında.

Bu bitki fosilinin desenlerinin korunmuşluğu ve detayları büyüleyici.

Büyüklüğünün daha iyi anlaşılması için insanlarla beraber çektim çoğu fosili bu da bir balık fosili kendisi 10 milyon yaşında.

İlkel bir köpek balığı fosili.Balığın 15 milyon yıl içerisinde hiç değişmemiş olması ne kadar başarılı bir tür olduğunu gösteriyor.

Bu taşa yapılmış bir resim yada desen gibi ama sütleğen otu adı verilen bir bitkinin fosili.

Bu fosil kalıbı beni çok etkiledi doğrusu. Her bölümden bir obje alma hakkım olsaydı binlerce fosil içerisinden bunu alırdım. Detaylar ve doku inanılmaz. Gözümü alamadım. İki milyon yaşında ama çok canlı görünüyorlar. Taş olduğuna inanmak güç.

Üç kurbağa 23, 17 ve 11 milyon yaşında. Bu yaşları buraya yazıyor ve sizi kendi düşüncelerinizle baş başa bırakıyorum.

Bunlar da değişik bitki fosilleri: Zemin rengi niye farklı bilmiyorum. Her birinin altında cinsi, yaşı, ne zaman nereden çıkarıldığı yazıyor. Bazı fosillerde türle ilgili ek açıklamalar da var siz ssadece bunları hakkı ile okursanız 10 saatte zor bitirirsiniz.

Bu da timsah benzeri bir canlı ancak ondan çok daha yaşlıymış.

Son fosilimiz de bir sinek ancak burada fosil kadar fosili taştan çıkaran arkeologların işçiliğine de dikkat çekmek istiyorum. Tam anlamı ile bir taş oyma sanatı yapmışlar.

Şimdi daha kemiksi fosiller bölümüne kısa bir göz atalım.

140 miyon yaşıında ilkel bir kaplumbağa görüyorsunuz.

Bu da birkaç milyon yaşında bir su kaplumbağası.

Arkadaki desenlere de dikkat edin bunlar antik fok balığı kemikleri.

İnsanı her köşede hayrete bırakacak bir fosil, bir iskelet, mineral veya hayvan var.

Bu da kuşların atası ilk uçan dinazor. Kişisel fikrimi açıkça yazayım: Eğer evrim hakkında çok önyargılı iseniz bu müzeyi gezmeyin çünkü evrimin bu kadar açıkça görüldüğü daha iyi bir yer düşünemiyorum.

Bu da ilkel balina fosillerinden. Bana göre büyüklük fikir verici olmuştur sanıyorum.

Mamutlar biraz tanıdık bile kaldı bu bölümde.

Bu da ilk uçan dinazorlardan. Altta bir canlandırma yapmışlar. Kuşlara olan benzerlik açıktır sanıyorum.

Birkaç resim de karanlık dünyadan. Su altında güneş ışığının ulaşmadığı canlılar bölümünden ki burası da hayli ilginç.

Parlak antenini yem olarak kullanan bir balık.

Böylesi güzel renkleri olan ama onları kimsenin görmediği yaşam formları.

Bu da ışıklı bir deniz anası formu, Canlıları kendine çekip avlanmakta kullanıyormuş ışığı.

Sualtı bölümünden orta boy bir koltuk büyüklüğünde midye kabuğu.

Ve bu bölüm de benim favorim; çılgın dokulu mercanlar ve üzerinde aynı renklerle kamufle olmuş deniz atları. Sempatiklik ve güzellik on numara.

Lucy ismini hiç duymadıysanız biraz bahsedeyim. Bu fosil homo cinsinin ilk ayakta duran örneği: 4 milyon yaşında.

Bu da ondan biraz daha genç bir kafatası kalıntısı. İlk homo türünün orada oluştuğunu düşündürür tarzda Afrika'nın doğusunda bulunmuş her iki örnek de.

Gelelim hayvanlar bölümüne. Neredeyse dünyadaki tüm hayvanları doldurup odalar dolusu resimdeki sunuşla sergilemişler. Ben size bazı sıradışı bilinmedik örnekleri göstermek istiyorum.

Bu değişik kafalı kuşun adı dodo kuşuymuş,

Bu da tam uyanamamışken yüksek elektrik faturasını görmüş gibi bakan bir baykuş.

Yaşamın çeşitliliği... Tavuk gibi görünen ama muhteşem renkli bir kuş. Ne kadar farklı.

Kiminin rengi, kiminin gagası çok farklı. Ama çeşitlilik çok şaşırtıcı.

Bu güzel canlının renkleri bir şey yazmayı zorlaştırıyor.

Bu kuşun adı adını unuttum ama çok çılgın saçı başı dağıtmış hali çok hoşuma gitti.

Bu da çok güzel daha önce hiç görmediğim bir kuş türü.

Bilindik hayvanlar da sergileniyor ama ben uzatmamak için buraya koymadım.

Ama bu bölümde de görsellik ve sunuş etkileyici.

Son bir kaç resim de çılgın minik kuşlardan.

Dikenli kaktüs çiçekleri için farklılaşmış bir tür. Bu cümlenin kendisi bile çok çılgınken kuş da ilave bir şaşırtıcılık katıyor.

Yaprak boyunda minik kuşarı bitirip böcekler bölümüne geçiyoruz.

Tabii böcek deyince hep kötü şeyler gelmesin aklınıza. Ancak dünyadaki tüm sarı kelebekleri yakalayıp buraya koymuşlar sanırım denecek kadar çok tür var burada.

Afedersiniz ama bunlar da "bok böceği" ailesinin tüm fertleri.

Son bir resim de bacağınız boyundaki çekirgelerden olsun. Hani ben çekirgeden korkmam diyen biriyseniz bir kez daha düşünün derim.

Çıkış bölümüne müzenin özeti sayılabilecek dev camlı bir bölüm yapmışlar. Sunuş da görsellik de çok etkileyici.

Işığı kullanma biçimleri de çok güzeldi.

Son bir kaç resimle bitirmek istiyorum. Bu resmi dünyadaki yaşamın çeşitliliğine bir saygı ve gönderme yapmak için koydum.

Eğer dünyanın güzelliklerine göz atmak, fosillere dokunmak ilginizi çekiyorsa.

Dinazorlar dünyasının ihtişamı sizleri etkiliyorsa.

Frankfurt Doğa Tarihi Müzesi (Secktenberg) sizi bekler. Sadece bu müze için bile Frankfurt'a gidilir. Yaşamın güzelliğini, geçmişini, renklerini ve hayran bırakacak dokusunu en güzel görebileceğiniz yerlerden biri burası. Bakın bakalım bir zamanlar dünya nasılmış.
Çok etkileyici bir müze dinazorla aynı çağda olmadığıma sevindim.Taşlar müthiş enerji ve diğer hayvan ve bitki fosilleri.Allahım sen nelere kaadirsin diyorum Hüseyincim ⭐️Gezgin ve bilginliğin daim olsun🧿⭐️