top of page
  • Yazarın fotoğrafıMurat Hüseyin inceoglu

LİZBON "Portekizin kalbi"


    Portekiz’in başkenti Lizbon, nüfusu merkezde 700.000 ama çevresi çok kalabalık toplamda 3 milyon. Yani her üç Portekizliden biri Lizbon bölgesinde yaşıyor. Portekizce okunuşu Lişbua. Bu telafuz muhtemeldir ki Lizbon’un Arap hakimiyeti altında olduğu dönemdeki adı olan uşbuna’dan geldiği düşünürmüş. (Lişbua – Uşbuna)



     Yedi tepe üzerinde kurulu Lizbon’u hep İstanbul’a benzetirler. Yalancı boğaz görünümü ve köprüsü ile İstanbul’u anımsatıyor şüphesiz. Ayrıca Portekizlilerin şehir plancılığındaki bizimle yarışabilecek beceriksizliğinin de bu benzerlikte payı var tabii. Şehrin karmaşıklığı Araplardan mı miras kaldı bilemem ama bizimle yarışır düzeyde. Hani ben yurt dışında yaşayamam benim bünyeyi bozar diyen bir yurdum insanı rahatlıkla kendini Türkiye’de sanarak yaşayıp gidebilir. Ancak Avrupa’da eğitim görmüş Pompal’ın tasarladığı Baixa (baça okunuyor) bölgesinde çok ince bir planlama ve tasarım ile hemen farklılaşıyor.



    Tajo nehrinin üzerine kurulu bir kent Lizbon. Ama denize çok yakın ve denizde okyanus olunca gelgit yüzünden nehir nehir olmaktan çıkmış. Sanki yalancı bir boğaz var karşınızda ama ağırlıklı olarak yerleşim tek kıyısında toplanmış. Lizbon’un iki tane devasa köprüsü var. Birincisi güney kuzey yönünde bizim boğaz köprüsü gibi asma köprü ama San Fransisko köprüsünün ikizi.



   Köprünün adı eskiden Salazar köprüsüymüş, o iktidardan düşünce düştüğü günün tarihi yani 25 Nisan köprüsü olmuş. İkincisi doğu batı yönünde adı Vasco de Gama köprüsü 17km’lik kısacık bir köprü. Avrupa’nın 2. büyüğü dünyada ise 5. sırada.



   Tabi tek benzerlik karmaşıklık ve değil köprüler değil Belem kalesi de bu benzerliği çağrıştırıyor. Bizdeki kız kulesini çağrıştırıyor ama kıyıda duranı.



    Tuhaf bir şehir burası zor bir coğrafyaya kurulmuş, engebeler kendi içerisinde zorluklar ve güzellikler oluşturmuş. Kent haritasına baktığınızda Rossio yazan yerde kentin yaşam ve idari merkezi. Bizim gezi düzenimizi ilgilendiren üç bölümü var kent merkezinin. Sırayla Barrio Alto, Baixa ve Alfama.

     Bunlardan Baixa (baça okunuyor) kentin merkezi ve düz bir alana kurulu, bunun solu Barrio Alto ve yüksek bir yer, sağı Alfama’da tepelik ve hayli yüksek. Yani kabaca iki dağ ve arası düz gibi. Baixa’dan iç kesime giden ve üzerinde pek çok müze ve saray bulunan çok büyük bir bulvar var ama biz o oralarla ilgimiz olmayacak. Çok fazla sizi sıkmadan ve detaya girmeden biraz bilgi vereyim.


Seramikler ve tramvaylar şehri burası.

    Belem Bölgesi

    Şehir gezinize şehrin batısındaki bu bölge ile başlamanızı öneririm. Burası kentin batısında deniz ile nehrin birleştiği çok güzel bir bölge. Portekiz’in denizcilik çağında dünyaya yayılan gemilerin denize açıldığı liman olarak çok önemliymiş. Burada dikkate değer pek çok yapı mevcut. Bana gezi hazırlarken ve gezerken çok keyif veren bir bölge oldu. Tüm şehri gezdikten sonra Belem bölgesi bana en keyifli ve güzel bölge gibi geldi.



     Belem Kulesi

     1520 yılında yapılmış olan bu kule Unesco dünya kültür mirası listesindeymiş. Bizim kız kulesi tarzı bir yapı. Aslında ilk yapıldığında bizim kız kulesi gibi suyun 200m ortasındaymış. Ama büyük 1755 depreminde nehrin yatağı değişmiş ve şimdi kıyısında.



    Zamanında Lizbon’un giriş çıkışını kontrol edermiş. Çok büyük değil ama hakikaten çok güzel bir görünümü var. Bu görünümü sayesinde “Portekiz’in yedi harikasından biri” seçilmiş. Tarafsız yorum yapacak olursak Belem kulesi kentin sembollerinden biri konumunda, şirin bir yapı harika sayılmaz ama güzel demek daha doğru.



    Hemen yanında meçhul asker anıtı ve üzerinde atlas okyanusunu ilk geçen Portekiz uçağının bulunduğu bir anıt var.



      Kaşifler Anıtı

     Vasco de Gama’nın 500 yılı anısına 1960 yılında onun gemisi olan Travella gemisine benzetilerek yapılmış gemi biçiminde dev bir anıt. Brezilya’yı sömürgeleştirmiş, pardon keşfetmiş Pedro Alvares Cabral’e daha birçok Portekizli denizcinin figürleri var üzerinde. Mümkün olursa üzerine de çıkmanızı öneririm.



    Bu anıtın hemen dibinde yerde bulunan dev bir dünya haritası üzerinde Portekiz kolonileri ve tarihleri belirtilmiş. Yukarıdan manzara nefes kesici.



    Bu anıtla ilgili son bir not. Anıtta gördüğünüz kişilerin hepsi kaşif değil. Üçte biri bankacı veya zenginler, bu kişiler gezilerin finansmanını sağladıkları ve mümkün kıldıkları için buraya eklenmişler.



     Jeronimo manastırı

     Kaşifler anıtının hemen iç tarafında “Portekiz’in yedi harikasından biri” olan bu manastır var. Manastırın tavan işçiliği güzel ama bir sürü benzerini gördüğümüz gotik yapılardan biri gibi.



     Bence dini saplantılar nedeniyle taraflı bir jüri tarafından harika seçilmiş bir yapı. Parasız girilebilen bir kısmı var ve orada Vasco de Gama’nın mezarı var. Bu kısmına girip gömenizi öneririm.



    Ülkenin en ünlü kâşifi Vasco de Gama (vaşku di gama okunuyor). Kutsal sayılan Hindistan’a ulaşmak için Ümit Burnunu aşmış. Avrupalıların Hindistan'a deniz yoluyla ulaşabilmeleri, Osmanlı Devleti'nin ve İran'ın ticari alandaki üstünlüklerine son vermiş, deniz ticaretinde Avrupalıların üstünlüğü ele geçirmesini sağlamış. Gittiği yerlerde Müslüman gemilerine karşı, özellikle hac'dan gelen zengin gemilere karsı korsanlık yapmış. Tarafsız gözle; korsanlıkla kâşiflik arasında bir yol çizmiş birisidir. Uzak gezilere çıkma ve keşfetme cesareti, misyonerlik ve korsanlık gibi ilgisiz iki sıfat ile iç içe geçmiş çok ünlü bir gezgindir.



     Komşuluğundaki Belem parkı çevresinde Cumhurbaşkanlığı konutu ve pek çok müze var. At arabası müzesi dünyanın en büyüğüymüş, ama buraası bizim ilgi alanımızın dışındaydı.



Pasteis de Belem

      Manastırın hemen parkın yakınında bir pastane 1837 den beri formülü gizli olan bir tatlı olan “Pastel de Nata” yapıyor. Üç kişi sabah 7 de bir odada toplanıp gizli karışımı hazırlarlar ve aşçılara verirlermiş. Her gün 10.000 adet üretilip satılırmış bu tatlıdan.



    Altı milföy gibi, üstü muhallebi gibi, fırınlanmış tarçınla yenen bir tatlı. Hafif kıtır dokusu ve lezzetli iç muhalebisi ile güzel bir tatlı.Güzel bir kültürel bir deneyim imkanı olarak görün. Ancak mekanın kahvesinde pek iş yok belirtmiş olayım.



Alfama Bölgesi

    Adını Arapça al hama kelimesinden alıyormuş. Lizbon’un Arap idaresindeki en gözde yeriymiş. Kabaca bir tepe diye biliriz. Buraya kentin sembollerinden elektricos 28 yani 28 numaralı tramvay ile çıkıp, yürüyerek inmenizi öneririm. Üzerinde kentin en manzaralı noktalarından Sao Jorge kalesi, bir sürü miradura var.



     Bu kelimeyi öğrenin çünkü Endülüste de sıkça duyacaksınız, miradura balkon demek ama manzaralı teras anlamında kullanılıyor. Alfama dar sokaklar, dik yamaçlar üzerinde sarı tramvayların olduğu çok değişik bir mahalle. Portekiz’e Araplarla gelen ve sıcak yalıtımı için çok yararlı olan seramik (azolejos) kaplı evleriyle meşhur. Alfama’da evler de şirin seramikler de hoş gerçekten.



    Baixa bölgesi (Baça)

   Bu bölge kentin asıl merkezi eski kenti ve sarayı içeriyor. 1755 yılında çok büyük bir deprem ve tsunami 15.000 kişi ölmuş. Her yer yıkılmış, hiç sağlam yapı kalmamış. O zaman başbakan olan Pompal adında bir adam şehri yeniden imar etmiş. Satranç tahtası gibi yollar ve bloklar.



      Deniz kıyısına bir meydan (praça de Commercio) ki tramvaylar buradan kalkıyor.

Semtin iç tarafına da bir meydan (Rossio) yapmış. İkisini birleştiren yürüyüş caddesi şekindeki ana yol “rua agusto” .



     Bu bölümde bir süre vaktimiz olacak ayrıca bu bölümde Elevador de Santa Justa adı verilen bir asansör var. Eiffel’in öğrencisi tarafından yapılmış, Ancak miraduralardan göreceğiniz manzaradan farklı bir görüntü yok. Bu bahsettiğim ilk elevador bildiğiniz asansör ama iki mahalle asasında birde Elevador da Gloria var bu ciddi bir yokuşa kurulu tramvay. Bular çok karakteristik ve keyifli aktiviteler ikisinden birini kullanın.




     Barrio Alto

    Kentin eğlence ve alkol merkezi konumunda. Burada Fado kulüpleri var. Fado Arapça kader demek. Denize açılıp dönmeyen eşler için yazılmış melankolik bir müzik. Amalia Rodrigez bu müziğin efsane sanatçısı. Gitmeden ve orada bir kaç şarkısını dinleyin.

Tekrar Barrio Alto’ya dönersek her iki elevador arasında bir miradura var (artık öğrendiniz). Paris’teki Montmare tepesindeki thera du tertre meydanı gibi ressamlarla dolu manzaralı bir yer.


Kaşifler Anıtı.

     Aşağı inince Rossio tren istasyonu var ki bunun daha önce hiç şahit olmadığım neo manueline tarzında bir mimarisi varmış. Ben bayıldım, hele bir kapısı var on numara, bence önünde bir fotoğraf çekilin.



      Freeport

     Kentin dışında Vasco de Gama köprüsünün karşı tarafında Avrupa’nın en büyük outlet merkezi. Gitmek için 17km’lik köprüden geçmeniz gerekiyor. Köprü ücretsiz bu arada. Biz gittiğimiz zaman şehirden uzak olması nedeniyle mi bilemiyorum ama hayli hesaplı bir yerdi burası. Herkes kendisine bir şeyler almıştı. İlgilenirseniz bir düşünün isterseniz.



      Böylelikle bu günüde tamamladık. Bu Lizbon gününde çok farklı tarzları bir arada topladım. Klasik resim müzesi, arkeoloji müzesi, ıvır zıvır bir sürü müze var ama ben daha tipik, eğlenceli, manzaralı olanlarını seçtim.

     Portekiz geziniz boyunca ki en yorucu gün olacak ama sanırım Lizbon’u seveceksiniz. Bir gün bu kenti gezmek için çok yeterli. Özel başka müze merakınız yoksa fazlası sizi sıkacaktır.



    Portekiz'in kalbinde tramvay, asansör, tren, araba, köprü, kule ve bir sürü manzara türlü çeşit faaliyet içeren bir gün.

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page