Bu yazı gezinin ilk gününü içeren bir kesit ancak gezinin ana planını içeren bir tablo ekledim sizin için. Bu geziyi günlere bölerek yedi bölümde yazdım. Ancak özellikle genel bilgiler kısmında yazdıklarımı da okumanız ve dikkate almanızı öneririm. Eğer İzlanda'ya gitmeye karar verirseniz bizim ayak izlerimizi izlemek sizler için çok kolay ve yeterli olacaktır. Ülkede zaten bir tane yol var Altın Çember dışında hep bu yolu izliyorsunuz. Tamam yine de karar verdim gideceğim diyorsanız heyecanlanmaya başlayabilirsiziniz çok çılgın bir gezi sizleri bekliyor olacak.
İlk gün sadece İzlanda’ya özgü doğa manzaraları içeren araziler, bir minik balıkçı köyü, bir jeotermal gölet ve başkentten oluşan bir rotamız var.
İNTERCONTİNANTAL BRİGGE
Sabah otelden çıkıp geziye başlamak gibisi yok doğrusu. Gezilerin başı hep heyecanlı olmuştur. Hele İzlanda gibi olağan dışı bir rotada hiç şüphesiz bu heyecan giderek katlanıyor. İşe sizi bu heyecan verici yerlerin ana sebebiyle tanıştırarak başlatmak iyi bir fikir gibi göründü bana. İsminden de kolayca anladığınız gibi bu kıtalar arasında bir köprü. Ancak alışılmış köprüler gibi suyun değil Amerika kıtasını Avrupa kıtasından ayıran fay hattının üzerine kurulmuş.
Aslında bir küçük yaya köprüsü ama daha önce bir fay hattının üzerinden geçmediyseniz ve özellikle bu fay hattı kıtaları ayırıyorsa durum ilginçleşiyor demektir. Bu adımların insanlık için bir değeri olmayabilir ama düşünsenize Amerika’dan Avrupa’ya yürümek üzeresiniz.
Girişteki resimde fay hattını görmektesiniz. Sarı alanlar ise jeolojik ısının çok aktif olduğu bölgeleri gösteriyor. Ülkedeki bin yanardağdan en ünlülerinin isimleri de burada belirtilmiş.
GRİNDAVİK
Yola devam! Minikçe bir İzlanda köyüne geldik. Aslında burada bir açıklama yapmak gerekir ülkede minik olmayan tek bir yer var o da başkent. Ülkenin önemli balıkçılık noktalarından biri. Köyün yapısı ülkedeki yerleşim yerlerinin şekli ve farklılığı konusunda size fikir verici olacak. Burada bir kültür ve doğa evi var. İlginizi çekerse bakabilirsiniz.
BLUE LAGOON
Doğal güzelliklerle dolu İzlanda adasının belki de tek turistik mekânı bu lagün. Turkuaz renkli sütlü mavi sulara sahip acayip fantastik bir yer. Turistik olmasının asıl nedeni sütlü mavi rengi olan insanda hoş hisler bırakan suyundan geliyor. Bahsedilene göre rengi Jeotermal suda yaşayan özel bir mavi alg türünden geliyormuş. Bu yazıların size bir anlam ifade etmediğini biliyorum. Ancak gözleriniz otoparktan kısa bir mesafedeki dış havuzları gördüğü anda bahsedilen mavinin büyüsüne kapılmış olacaksınız.
Blue Lagoon, aslında doğal bir gölet değil. 1976’da bazalt kayalardan inşa edilmiş, dibini de bizim gibi ziyaretçilerin ayakları kesilmesin diye betondan yapmışlar. Yeraltından çıkan sıcak volkanik su önce Svartsengi Jeotermaline gidiyor. Burada yüksek sıcaklıklardaki suyun yarısı, türbinden geçerek ısınma için şehre pompalanıyor. Sokak ve caddelerin altından geçen bu su tesisatı ile Keflavik ve Reykjavik’te yollarda kar olmuyormuş. Bu termal suyun bir kısmı ise 38 °C sıcaklıkta sabit kalacak şekilde Blue Lagoon’a geliyor. Böylelikle sürekli yenilenme halinde olan su her 12 saatte bir tamamen değişmiş oluyormuş.
Dünyanın dört bir yanından ünlüsünden gezginine pek çok ziyaretçi ağırlayan İzlanda’nın en popüler noktası burası. Havuzun kenar kesimlerinde biriken kil çamuru lagünün tabanında birikiyor. Bu kilin cilt sağlığı için muhteşem sonuçlar verdiği belirtiliyor. Gerçekten de veriyor olmalı ki ürünlerini astronomik fiyatlarla satıyorlar. Ama girişte aldığınız biletle havuzda size hediye cilt maskesi veriyorlar. Cilt için pek çok rahatsızlığa çok iyi geldiği bilinen lagün suyundan saçınızı korumanız gerekiyor. Yoksa tüm tatil boyu merinos koyunu gibi dolaşmanız içten bile değil. Havuza girmeden ve çıkışta size verilecek özel saç kremi ile ancak normal haline geliyor. Ancak hakikaten cildiniz bebek gibi oluyor.
Burası ile ilgili son birkaç detay da ısıyla ilgili olmalı sanırım. Eğer hayaliniz bu değilse hemen değiştirmeliyim İzlanda çok soğuk bir ülke yıl boyu sıcaklıklar -10 ile 15 arasında seyir ediyor. Bizim gittiğimiz ayda da 13-14 derece arasında bir ısı ancak vardı. Ancak 38 derecelik gölün yüzeyindeki ısı tabakası sayesinde kesinlikle soğuk olmuyor. Ayrıca arzu edenler için kapalı ortamdan havuza girip çıkma imkânı da olduğunu belirtmeliyim.
Tesisin otelcilik hizmetleri kusursuz. Ortamlar ve genel hizmet mükemmel. Ancak yazları çok fazla ilgi var ve belli bir saat başına belli sayıda insan kabul ediyorlar. Bu nedenle çok önceden rezervasyonunuzu yaptırmalısınız. Ve size verilen bir saatlik aralıkta orada olmalısınız. Yoksa giremeden dönebilirsiniz.
Bir paragrafta içeriğine dair. Muhteşem bir ambiyans var. Simsiyah taşlar, baştan çıkarıcı mavi sımsıcak sular. Tertemiz ortamlar. Mutlaka denenmesi gereken bir deneyim. Olumsuz duyduklarınıza itibar etmeyin. Böylesi bir deneyimi pahalı bulabilirsiniz. Bu kesinlikle saygı duyulacak bir seçim olur. Ancak kesinlikle para tuzağı, turist kandırmacası falan değil. Çok elit, çok güzel inanılmaz bir deneyim.
Ülkede Myvatn gölü yakınında Natura Bath denilen buna benze bir tesis daha var bölüm 6 yazımda bunların detaylı kıyaslamasını yaptım. Ancak yazılan klişe yazılardan uzak durun burası bu adada yaşayabileceğiniz en iyi deneyimlerden birisi.
Otoparktan direk tesise yönelmeyin. Soldaki patikadan tahliye edilen havuz suyunun depolandığı bir alan var. Orada henüz giyinik ve kuruyken çok güzel resimler çekilebilirsiniz.
Son olarak olağan üstü güzellikte bir yer, kusursuz bir tesis, ancak yaz aylarında pahalı ve mutlaka rezervasyon yapın. Ve mutlaka saatinize uyun yoksa üzülürsünüz.
REYKJAVİK
Burası başkent olmasına karşın hiçte kent görünümünde değil doğrusu. Ülke nüfusunun üçte ikisi yani 270.000 kişi yaşıyor olmasına karşın görünce bana hemen hak vereceksiniz ki kentten daha çok kocaman bir kasabaya benziyor. İzlanda’nın başkenti olan bu kasaba yeryüzünde kutup bölgesine en yakın başkent olma özelliğine sahip. Dumanlı Koy anlamına gelen Reykjavik, renkli duvarlı ve değişik renklerdeki çatılardan oluşan evlerle kaplı şirin mi şirin bir görünüme sahip.
HALLGRİMSKİRKJA
Reykjavik’te Hallgrimskirkja’yı görmemeniz zor bir ihtimal. İzlanda’nın en ikonik yapılarından biri olan ve daha önce gördüğünüz hiçbir dini yapıya benzemeyen, Asgard’dan fırlamış görünümlü Hallgrimskirkja gerçekten de inanılmaz bir mimariye sahip. İnsanda aniden Thor’la karşılaşacakmış hissi yaratıp insanın duygularıyla oynayan bir yer. Eğer kilise gezmek gibi bir huyunuz yoksa bile bunu görmezseniz çok pişman olabilirsiniz. Nasıl düşündü ulan bu herifler bunu sorusunun cevabını oradayken almanızı da gezi içerisinde sağlayacağım. Kilise bazalt lav taşlarından esinlenerek tasarlanmış ve adını İzlanda’nın ünlü şairi Hallgrimur Petursson’dan alıyor. Elini sallasan volkana çarptığın bir ülkede lav taşlarından esinlenmeleri çok da garip olmamış tabi. Yapının kulesine çıkmak mümkün ve parayı verenler için asansör de yapmışlar. Bu durum sizi mutlu etti değil mi? Buradan minimalist başkent Reykjavik, etkileyici manzarası ile sizi bekliyor olacak!
Peki, bu abi kim diye düşünmüş olabilirsiniz. Leifur Erikson Amerika’yı ilk keşfeden İzlandalı kâşif (970-1020). Kilisenin önünde heykeli bulunuyor.
Hikâyesi kısaca şöyle: Kendisi Grönland'ı keşfeden Kızıl Erik'in oğludur. Kızıl Erik'in keşfini ise, bir “keşif” olarak adlandırmak biraz iyi niyetli bir tavır olur.
Kızıl Erik, İskandinavya’da işlediği bir cinayet nedeniyle İzlanda’ya sürülmüştür. Ancak İzlanda’da da pek rahat durmayan bu fevri tavırlı adam, adada da bir cinayet işler. Sonuçta bir kez daha sürgün edilmesi gerekmektedir ancak artık gönderilecek memleket kalmamıştır. Bunu üzerine Kızıl Erik idam edilmemek için batıya doğru yelken açar. Talihinin de yardımıyla Grönland’a varır ve burada küçük bir köy kurar. Grönland’a adını veren kişi de Kızıl Erik'tir. Buzlarla kaplı adaya 'Yeşil memleket' anlamındaki bu isimi anakaradaki Vikinglere çekici gelsin diye koymuştur.
Kızıl Erik'in en büyük oğlu olan Leifur ise bazı denizcilerden, daha da ileride başka topraklar olduğunu duyar. Yemyeşil, verimli topraklar. Bunun üzerine bir keşif yolculuğuna çıkmak ister. Babasını da ikna eder kendisi ile gelmesi için ancak başta ikna olan Kızıl Erik, daha sonra yolculuğun başlarında geçirdiği küçük bir kazada ayağını kırmasını uğursuzluk işareti sayarak geri döner.
Leifur Eriksson belli bir süre yol aldıktan sonra kuzey Amerika'ya ulaşır. O da babası gibi bir köy kurar ve bu geldiği toprakları Vinland olarak adlandırır. Yani şarap memleketi. Uzun süre araştırmacılar Leifur Eriksson'un geldiği toprakları belirleyebilmek için yabani üzümlerin yetiştiği bir yöre aramışlardır. Oysa Leif'in babası koca buz kütlesine yeşil diyebilmiş bir adamdı, tabi ki Leif de üzüm yetişmeyen memlekete Vinland diyebilirdi. Sonuçta Vikingler basit yaşayan insanlardı ve pekte zengin bir edebi dağarcıkları yoktu.
Sonuçta 60’lı yıllarda iki bilim adamı Vikinglerin, yani Leif ve adamlarının kurdukları köyün kalıntılarını New Foundland'in kuzey ucunda bulurlar. Böylelikle Amerika’yı Colomb'un değil, İskandinavların bulmuş olduğu, delilleriyle de kanıtlanmış olur. Ki onlar burayı Hindistan da sanmamışlardır. Tabii siz hala Amerika’yı Cristof Colomb keşfetti diye biliyorsanız o başka. O zaman sizin tarih bilginizin rahatını hiç bozmayalım. Hoş, isteyen "Amerika kayıp mıydı ki bulundu?" diye sorabilir. O da ayrı bir tartışma konusudur. Vay be bir kilisenin önündeki heykel için bir sayfa yazı yazdım ya bu da ayrı bir tartışma konusu.
Sun Voyager
Reykjavik sahili üzerinde bulunan Sólfar, ünlü bir İzlandalı heykeltıraş olan Jón Gunnar Árnason'un modern bir heykeli. 1986 yılında inşa edilmiş. Birçok turist ve yerli, bu heykelin bir Viking gemisini resmettiğini düşünüyor ancak yazar bunun talihsiz bir yanlış anlama olduğunu ve onu "bir hayal gemisi" olarak gördüğünü belirtmiş. Ancak belirgin şekilde bir Viking gemisi izlenimi veriyor.
Laugavegur
Reykjavik’in en ana ve işlek caddelerinden biri. En işlek deyince insanların yoğun alışveriş ettiği manasında işlek.
Üzerinde İzlanda’ya özgü hem de dünyadan pek çok marka görebilmeniz mümkün. Ayrıca birçok yerel ve turistik karışım bar ve tasarım dükkânını da bu yol üzerinde bulabilirsiniz.
Skolavördustigur
Hallgrimskirkja’nın önünde uzanan ve tepeden de fotoğraflayabileceğiniz bu cadde, Reykjavik’in en turistik ana caddelerinden bir diğeri. Zaten iki tane var ama olsun.
Tıpkı Laugavegur’da olduğu gibi bu cadde üzerinde de birçok kafe, dükkân ve renkli, sevimli binalar mevcut. Siz onu gökkuşağı renklerindeki yaya geçitlerinden hatırlayacaksınız.
Gökkuşağı demişken bu ülkede eş cinsel evlilik yasal ve serbest. Bu nedenle çok popüler bir yer olduğunu belirtmeliyim.
Harpa
Harpa, Reykjavik’in 2011 yılında açılan yeni konser salonu. Tüm İskandinav ülkelerindeki opera binaları ve konser salonlarında olduğu gibi buranın mimarisi de adamı kıskançlıktan öldürecek cinsten. Kuzey ışıkları ve bazalt kayaları birleştirmek amaçlanmış.
Olmuş mu inanın benim gördüğüm en etkileyici konser salonlarından birisi. İçerisinde kafe, hediyelik eşya dükkânları ve bazı turlarda var. Geceleri Aurora Borealis gibi üzerinde hayalet ışık gösterileri yapılıyor.
Dışı, içi, gündüzü, gecesi her bir formu çok etkileyici görünümde sıradışı bir yapı. On numara beş yıldız, yıldızlı pekiyi verdim.
Thermal Beach
Bir İzlanda fantezisi tarzı bir yer burası. Kuzey buz denizi plajına halka açık minik bir sıcak su havuzu yapmışlar. Denizden bir bölüm çevirip içerisine sıcak su karıştırıp ılıştırmışlar. Sıcak akan duşlar koymuşlar. Yazın giriş ücretsiz. Aksam 24:00'a kadar açık. Biz zamanımız az olduğu için buraya gidemedik. Ama fikre bakın sıcak su havuzunda yumuşayıp buradan çıkıp denizin kıyısındaki ılık havuza girip. Oradan da çıkıp kuzey buz denizine atlayıp sıcak duşlarda ısınmak her zaman kısmet olmaz. Bu arada meraklıları için belirteyim deniz suyu sıcaklığı yazları 7-8 dereceye kadar yükseliyormuş. Denemesi bedava.
Bu noktaya kadar başkent ile ilgili yazdıklarımı gözünüzde büyütmeyin. Yarım gün ve birkaç kilometrelik bir yürüyüş yeterde artar bile. Ama gün sonunda bu kuzey başkenti kalbinizi çalacak. Alışveriş için hiç mi hiç ümitli olmayın. Aslında kuzu veya at tüyü bere, kazak ve eldivenleri pek meşhur ama fiyatları da çok sarsıcı. Bir klasik at tüyü kazak 120 euro. Kırtasiye ürünleri, değişik volkan taşları alanlar ve önerenler sıklıkta. Başkentte yeme seçeneği çok. Fiyatlar çok buna göre nasılsa bir gece deyip yiyebilir veya bir ev kiralayıp orada yiyebilirsiniz.
Biz konaklamamızı Hotel Grimur adlı üç yıldızlı bir otrlde yaptık. Gitmeden iki gün önce size kapı şifresini ve oda numaranızı atıyorlar. Kendiniz giriyorsunuz. Kahvaltı dışında görevli görmüyorsunuz. Odaları temiz ve güzel. Kahvaltı iyi. Gün boyu çay kahve içme olanağı var. oturma için bir bölüm var. Minik ama başarılı bir otel öneririm. İkinci bölümde gerçek ve kırsa İzlanda başlıyor hazırlıklı olun.
Komentar