FAS RESİMLİ GEZİ REHBERİ
- Murat Hüseyin inceoglu
- 10 May
- 15 dakikada okunur
Bugünkü yolculuğumuz Kuzey Afrika'nın ilginç ülkelerinden birisi olan Fas'a doğru olacak. Aslında vizesiz seyahat rotalarından birisi olarak meşhur olsa da Arap ve Endülüs etkisi nedeniyle bu ülkeye olan doğal merakı da göz ardı etmemek lazım.

Ancak dünyada gitmek istediğim ülkeler arasında bir güzellik yarışması düzenlesek Fas'ta birinci sırada gelmezdi doğrusu. Ancak gezi rotaları içerisinde değişik kültür ve manzara çeşitliliği yaratmak adına bu destinasyonda mutlaka menüde bulundurulması gerekli rotalardan.

İnsanları buraya çeken şeyler içerinde belki de en önde geleni gezilecek yerlerin etkileyiciliğinden çok klasik dışı bir kültüre sahip olması sayılabilir. Ülkemizin konumu gereği Avrupa ülkelerinin bize yakınlığı nedeniyle buralara sık seyahatler sonrası manzaranın sıradanlaşması geliyor sanırım. Müslüman ülkeler içerisinde insanın kendisini güvende ve rahat hissettiği ülke sayısı da maalesef çok fazla değil.

Görülecek mekan çeşitliği bakımından Fas güzel bir rota sayılabilir. Tek sorun yerler arasında fazla mesafeler olması ve uzun otobüs yolculukları denilebilir. Kendi başına seyahat edenler için polisin biraz rüşvetçi olması şikayet konusu olması nedeniyle pek te adetim olmamasına karşın bu rotada bir tur yolculuğu tur seçtim.

Bu birlikte Fas'a doğru olan yolculuğumuz tarih, kültür, alışveriş, kargaşa, güzellikler ve kötü kokular arasında ilerleyecek. Haydi yola çıkalım bakalım Fas gezmek isteyenler için ne vaat ediyor bir göz atalım.

Bu sanal geziye ülkenin milli içeceği nane çayı ikram eden Berberi hanımla başlamayı seçtim. Hakikaten fotojenik bir hanımdı. İkram ettiği nane çayı için de şöyle fikir belirteyim içerken güzel ama evde yapıp içmem. Ancak Fas'ta her köşe başında nane çayı içiliyor diyebilirim.

Ülkeye ilk inişimiz Kazablanka havaalanıydı. Daha önce okumamış olsam kuzey Fas'ın yeşil ve renkli hali beni çok şaşırtabilirdi. Hani insan çöl beklerken yeşil tarlalar görmek sürpriz oluyor.

Kazablanka'ya girer girmez modern ve bakımlı bir kent karşılıyor sizi. Merkeze ilerledikçe bu bakımlılık hali daha da artıyor.

Aslında kent modern dokusu nedeniyle çokta tarihi nokta barındırmıyor. Birkaç kilise ve camii çoğunluk gezilecek yer listesini oluşturuyor. Ancak Hasan II camisi gerek konumu gerek mimarisi ile fark yaratan bir mekan. Okyanusun hemen yanındaki konumu çok güzel görsellik sağlıyor.

Mimarisi oldukça Endülüs izleri taşıyor. Buradan karşıya geçenler buradan götürüp, oradan getirdikleri ile sentez bir kültür oluşturmuşlar. Yumurta ve tavuk gibi kimin kimden çıktığı belli olmayan bir hal oluşmuş. Farklı olan Endülüs mimarisi değil Sevilla'da gördüğünüze nazaran insan dokusunun farklılıkları diyebilirim.

Dünyanın altıncı büyük camisi olduğu belirtiliyor. Bu tabi avluda namaz kılan insanların sayısını da hesaba katarak belirtilmiş. Caminin içi ile ilgili bir yorumda bulunamıyorum. Çünkü bu ülkede ibadet dışında camiler kapalı. İbadet sırasında da sadece bu amaç için giriş yapabiliyorsunuz. Bu ülkedeki ibadet tarzı ve mimarisini gözlemleyememek biraz içimi burktu doğrusu.

Çinilerdeki renk kullanımı bizdekilere çok benzerlik gösteriyor. Bu bir dini moda mı? Yoksa boyaların sık bulunurluğuna göre bir ucuzuna kaçma mı merak ettim doğrusu.

Şehirde bir akşam yürüyüşü sırasında bir restoranın girişinde davetlileri karşılamak için hazırlanmış. Bu sahnede dikkatimi çekenler ise devlet başkanının resminin restoran girişlerine asılması ve akşam yemeği için restoranların bir giriş saati aralığı olması oldu.

Eski kentin surları hasarlanmış olsa da duruyor. Ancak Medina adı verilen bu tarihi çarşılar burada eski dokusunu kaybetmiş. Böyle bir yer görmek için Fes kentine gitmeniz gerekecek.

Kenti dünyada ünlü yapan Casablanca filmine ithafen dizayn edilmiş Rick's cafe anlatılmazsa eksik kalan noktalardan. Dıştan görünümü hiçbir şahsiyet taşımayan bir mekan. Film ile ilişkisi net olmasa ve film bu kadar tanınmamış olsa bu dış görüntü ile kimseyi cezbedebilir mi bilemiyorum?

Ancak iç mekana girince biraz işler değişiyor. Öncelikle şuradan başlamak istiyorum randevusuz kesin girmezsiniz veya takım elbise olmadan giremezsiniz yazılarına kesin inanmayın. Biz kapısına gittik çalışanlar bizi oturtabilmek için çaba gösterdiler ve hemen girdik. Ancak hedefiniz uzun oturmalı müzikli "ki mekanda müzikte" var bir akşam yemeği ise yer ayırtmanızda fayda var.

Biz rulet masasında yerimizi alıyoruz. Mekan dolu olduğu zamanlarda burayı da masa olarak kullanıyorlar anlaşılan. Ortam çok keyifli tam bir kaliteli kulüp havası var.

Alkol ülkede sadece bu tür restoranlarda ve otellerde satılıyor. Yerel bir lezzet denemek için Casablanca birası denedik. Lezzeti çok iyi kesinlikle öneririm. Ancak ülkedeki tüm mekanlarda bira isterseniz 250ml geliyor bilmiş olun.

Özet olarak çok kaliteli bir mekan ve orijinal objelerle süslü biraz vakit ayırıp ziyaret etmenizi öneririm.

Ertesi gün Meknes ve Fes rotasında yol almaya başlıyoruz. Yol üzeri hep yeşil ve hiç boş toprak kalmamacasına tarlalar ekili dikili. Şaşırtıcı doğrusu ülkenin kuzeyinde bu denli yüksek tarım faaliyeti beklemiyordum. Diğer bir nokta da ülkede neredeyse tüm minareler kare planlı ve cami çatıları düz. Yuvarlak mimari sadece bizde var sanırım.

Yol boyunca yaygın olarak sarı çiçekli kanola tarlalarını görüyorsunuz. Kanola bitkisinin yağı bu ülkede neredeyse tüm yemeklere konuyor ve siz o yağın farklı tadını her yemekte hissediyorsunuz. Benim çok beğendiğim bir lezzet olmadı bu doğrusu ama bazı arkadaşlarım için daha çok zorlayıcı oldu. Ancak görsellik tadından güzel.

Sırada Meknes kenti var bu kentin meşhur tarihi giriş kapıları var. Bu da onlardan birisi. Güzel ve halen kullanımda ama bir araba çarpmaması için bir önlem alınmaması çok şaşırtıcı.

17.yy'da Meknes’i kuran Molla İsmail’in bir rivayete göre 1100, diğerine göre 885 daha olasılıklı olduğuna inanılan başka bir rivayete göre de 500 çocuğundan biri olan Molla Abdullah tarafından yaptırılan meşhur Bab Mansur kapısı.

Üzerinde geçmiş zamanlarda değerli taşlardan oluşan süslemeler olduğu belirtiliyor. Şu haliyle bile güzel ama bir kentin kendisine, eğitimine, konforuna para harcamak yerine kapısına para harcamakta bir şark adeti olsa gerek diyeceğim ama ülke tüm Avrupa'dan batıda. O zaman kendi batıda ruhu doğuda olan ülke adeti olsa gerek.

Zaten birkaç yüz çocuk yapan Molla’nın çocuklarından ordu kurduğu da başka bir rivayetine bakacak olursak eldeki insan kalitesi hakkında fikir edinmek mümkün. Mezarı bayramda kapalıymış, zati ülkede tüm gezilecek yerler bayramda kapalı eğer bu tür mekanları görmek önceliğinizse bayramda Fas'a gitmeyin. Ama bin çocuklu adamın mezarını ne yapacaksınız boş verin bir kayıp değil. Eğer görkemli mezar görmek isterseniz size üç öneri. Birincisi ulu önder Atatürk'ün mezarı Anıtkabir (Ankara), ikincisi Mareşal Ferdinant Foch'un mezarı (Paris), Üçüncüsü Cristobal Colon (yaygın ve yanlış bilinen adı ile Cristof Colomb'un mezarı Sevilla). Bunları görün bence yeter. En azından benim gördüklerim içerinde ilk üç bu. Bırakın molla abi de yatadursun biz görmesek te olur.

Bu resmi hem çok sevdiğim gezi arkadaşlarımı anmak hem de ülkedeki turizm kültürünün kötülüğünü göstermek için koydum. Kentin en popüler noktasında çirkin bir branda öylece duruyor.

Medinanın girişinde büyük bir meydan var, bayramda tüm dükkanlar kapalı. Tur operatörleri siz tur satarken bunu söylemezler siz bunu benden durmuş olun. Bir kez daha belirtmiş olayım ana amacınız alışveriş ise bayram hiç iyi bir fikir değil. Meydanın önünde tuhaf görünümlü bu iki abi adeta Azrail ile Cebrail rolü oynar gibi uzun uzun sohbet ettiler.

Erkekler bu ülkede uzun entari üzerine tül gibi örtüler giyiyorlar ve bir çoğu da bunun renkli olmasını tercih ediyor. Ancak ilginç olarak tül tarzı kapüşon takmanın nasıl bir faydası var acep?

Tarihi çarşının boş sokaklarında gezmeye çıkınca bir Fas kedisi ile yolum kesişiyor

Dükkanlar kapalı, kediler mekanın sahibi olmuşlar. Ancak boş sokaklarda otantik bir güzellik sunuyor. Benim aradığım kültürel dokunuşları ilk burada gördüm diyebilirim.

Çarşının süslü çeşmeleri bizdeki mavi yeşil ağırlıklı güzellikler sunuyor. Ancak çeşmelerin sadece çinileri var muslukları yok.

Bu fotoğraf tüm çıplaklığı ve tezatlıkları ile size gerçek Fas'ı sunuyor. Yerlerin kirliliği ve tavan düzenindeki kaos geri kalmışlığı, dükkan düzeni ve işlemeler de farklı bir kültürü sansürsüz ve objektif yansıtıyor.

Fes kentine doğru yola devam ediyoruz. Tarlalar, meyve bahçeleri ve yeşillik bize eşlik etmeye devam ediyor. Burada Hollandalıların çok fazla mülk aldığı ve yılda 100 milyar dolarlık tarım ürünü ürettiğini belirmezsem ayıp olur. Biz dikilebilir topraklarımızı ne kadar boş bırakıyoruz diye hayıflanıyorum.

Şimdi Fes kentindeyiz. Fas'ın eski başkentlerinden birisi ama burayı ziyaret sebebi genellikle en büyük Medinası olması diyebilirim. Saraylardan birinin kapısındayız. Kapı görmeye merakınız varsa gidip görebilirsiniz ama görmezseniz çok ta bir şey kaybetmiş olmazsınız. Çünkü saraylarında içi camiler gibi gezilemiyor.

Ama tatillerde anı biriktirmek kadar güzel bir şey yoktur. Burasıda bize tatil kardeşliği anısı oldu.

Kapıdaki menekşeler de bizim gezi kardeşliğimize eşlik ettiler. İnsanların tatil arkadaşlıkları çok iyi oluyor. Zaten gezmek dışındaki tüm güzel şeyler yapılırken mutluluk verirken sadece gezmek gitmeden, gezerken ve gezdikten sonra mutluluk vermeye devam eder. Bu nedenle benim köksüz ruhum hep gezmeyi arzular.

Bu mekanda en çok hoşuma giden noktalardan birisi de annesi ile beraber duran minik Fas'lı arkadaşım oldu. Çocuklar dünyanın her yerinde çok güzeller.

İşte size geleneksel Fas kahvesi, en geleneksel sunumuyla. Kahvenin büyülü tadı her yerde güzel ama bu kahve ile ilgili bir benzetme yapmak uygun olursa en çok espresso benzeri diyebilirim. Sert ve güçlü bir tadı var.

Şimdi bir kapı açalım sizi Fes medinasına götüreyim. Gezerken benim gibi kültür meraklısıysanız mutluluk, mide bulantısı, sıkışmışlık hissi, egzotiktik, kirlilik, hoşnutluk ve nefret duygularının paket olarak sunulduğu bir ortam diyebilirim.

İlk giriş kısmında yolların darlığı konusunda fikir vermesi için koydum bu resmi. İki kişinin karşılıklı geçmesinin mümkün olmadığı kadar dar yollar sanırım surların içinde alan darlığı için yapılmıştır ama duvarlar insanın üzerine geliyor. Bu sokaklardan o kadar çok varki buraya fikir vermesi için sadece birisini koydum.

Bu tür açıklık manzarayı tarihi kentin içerisinde çok az görürsünüz. Deri tabakhaneleri yüzünden fena kötü kokular burnunuza geliyor. Koku konusunu burada biraz açmak lazım mentollü sıvı burun açıcı götürmüştüm buraya ki çok iyi bir kararmış. Hiçbir tedbir almadan tok karnına giderseniz kusturucu bile olabilir.

Burası Karain medresesi, Fas'ta buraya üniversite diyorlar ve dünyanın en eski üniversitesi olduğunu iddia ediyorlar. Ancak sadece dini eğitim veren ilmi eğitimin bulunmadığı bir yer. Ayrıca bu okulda eğitim almak isterseniz okula gitmek için Fes labirentlerinde okulu da bulmanız gerekecek.

En eski veya yeni bilemiyorum ama güzel duvar ve ahşap işleri var. Buraya yolunuz düşerse ve kokudan bayılmadıysanız burayı görün. Ve hemen kapısında güzel hurma satan bir adam var kilosu 100 dinar çok lezzetli öneririm.

Bu medresede eğitim gören arkadaşın derin mavi gözlerini çekmek için biraz çaba gösterdim ama sonucunda değdi doğrusu.

Renkli yünler tabakhanede boyanmış alıcılarını bekliyor. Koku baskısından bayılmakta olan hanımlara bir an için can geliyor biraz renkleri inceliyorlar.

Medreseden bende kalan en güzel kareyi sona sakladım. Kapıdaki işlemeleri izleyen Fas'lı hanım arkadan bilmeden bana poz vermiş oldu.

Alametifarika sözlük anlamı olarak başka yerler veya şeylerden ayıran özellik demek. Fes kentinin de alametifarikası bu deri işleme tabakhaneleri. Labirent sokakların içerisinde neredeyse kendi kendinize bulmanız imkansız. Otantik bir görünüm olduğu için üçüncü kattan görebilmeniz için bir balkon hazırlamışlar.

Mekanda kokudan ölmezseniz deriden yapılmış her ürün satılıyor. Her bir dakikada bir mentol koklayarak terlik, kemer, çanta, mont pek çok ürün bulabilirsiniz. Pazarlık şart tabii bunu söylememe gerek var mı bilmiyorum.

Ortamda renkler ve detaylar çok müthiş. Kokuların yoğunluğu yüzünden resmini görmek denemekten daha etkileyici olabilir. Orada çalışanlar bu kokuyu her an alıyorlar mı yoksa koku merkezleri tahrip olup koku almaz hale mi geliyorlar insan merak ediyor doğrusu.

Son olarak belirtmem lazım ki bunu bir deneyim olarak görmenizi isterim. Zorlayıcı faktörleri saymazsak dünyada yapabileceğiniz farklı deneyimlerden birisi. Renkler ortam çok etkileyici.

Ama koku konusunu da çok hafife almamak lazım. Girişte koku için bir dal nane veriliyor herkese. Arkadaşlarım gezi sonunda beyinlerinin koku merkezini felç eden yoğun koku bombardımanı sonucu bu naneleri soluyarak adeta buharlaştırıp içlerine çekmeye çalışıyorlardı.

Bu son karede eski kentin hemen dışından, eskilik ve bakımsızlık dolu doğal bir görüntü.

Yeni bir gün yeni manzaralar. Akdeniz'e doğru kuzeye yol alıyoruz tarlalar bize eşlik ediyor.

Yol üzerinde mola verdiğimiz yerde yuka bitkilerinin ağaç olduğunu hayretler ilerinde gözledim. Bizde süs saksı çiçeği olan bu bitki orada gölgesinde oturulabilecek ağaç olmuş.

Ağaç olmakla kalmamış gövdesi neredeyse kerestesinden yararlanılabilecek kadar büyümüş.

Şimdi yolumuz Fas'ın kuzey bölgesindeki Şafşavan'a doğru uzanıyor. Faslılar da Şafşavan olarak telaffuz ediyorlar ancak Fransızca yazılışı her zaman olduğu gibi akıllara ziyan. Adının Fransızca yazılışının karmaşıklığının aksine kendisi çoğunlukla mavi ve beyaz renklere boyanmış. Kentte net bir sadelik ve zarafet hakim.

Kentin uzaktan silueti namı kadar mavi görünmüyor bunun nedeni ona "Mavi şehir" unvanını mavi dokunun yeni kentte değil de daha küçük olan eski kentte yoğunlaşmış olması.

Detaylara girmeden önce eski kentin ana meydanı konumundaki Hamam Meydanı ile başlamak istiyorum. Bir tepede kurulu kent dar sokaklardan oluşuyor. Bu meydan canlı ticareti ve kaffeleri ile illaki yolunuzun düşeceği bir yer.

Mavi rengin kökeni ile ilgili birkaç teori var. Berberilerin cennetin renginin mavi olduğunu düşünmesi veya mavi rengin böcekleri kaçırdığına inanılması en yaygın olanları. Ama birilerinin yapıp bunun bir akım olması ve burumun turistik bir değeri oluşması ile giderek yayılması kulağıma daha makul geliyor.

Her nasıl başlamış olursa olsun dar sokakları, hediyelik eşya dükkanları ile canlı ve sevimli bir kent Şafşavan.

Ancak çok yeni ve bakımlı olduğunu da söylemek doğru değil. Ortamlardaki özensizlik burasının bir İsviçre olmadığını hemen hatırlatıyor.

Kentin ara sokaklarına dalıp dolaşmaya başlayınca çok etkileyici detaylar görmek mümkün. Mavinin her tonunu içeren sokaklar var. Bu resimde gördüğünüz gibi tabanın bile neredeyse mavi olduğu sokaklarda var.

Kentin üst sokaklarından birinde karşıma çıkan bu davut yıldızı canlandırması İsrail bayrağından mı, Fas bayrağından mı geliyor diye düşündüm bir süre.

Bazen hani gazete sayfalarında bulmaca tadında resimler vardır ya resimde kaç bardak var gibilerinden. Bu resimde size bu soruyu sormak istiyorum: Resimde kaç kedi var. İlk bakışta dikkatli olmayan bir göz kolaylıkla dört kedi olduğunu fark edemeyebilir.

Gezi yazısı için resim çekerken objektif olmaya çalışırım. İyiyi ve kötüyü, temizi ve kirliyi, güzeli ve çirkini objektif göstermeye çalışırım. Ama bazı kareler olur ki insanı o anda içine alır. Bu kapıda bende böyle bir his yarattı. Sanki tanıdık biri içeriden bakacak gibi.

İşte size bir yin ve yang resmi. Yarısı ölü, yarısı canlı. Yarısı siyah, yarısı beyaz. Hayat gibi dengeli, Savaş ile Barış koydum resmin adını.

Ara sokaklarda bir boyacı çıkıyor karşıma renklerin güzelliği cezp ediyor hemen. Sanırım her zevke hitap eden renk var burada.

Bu da mavi kente mavi rengini veren indigo boyası. Kökenini bilmiyorum ama renginin hastasıyım.

İnsanlar mavi boyalı sokaklarda ve süslü kapılarda poz veriyorlar biri birilerine.

Bense bu ciddi kedi arkadaşımdan bu pozu alabilmek için ciddi çaba harcamam gerekti.

Bazı sokaklarda resim çekmek için bazı koreografiler hazırlanmış. Bir ücret karşılığı resim çektirebiliyorsunuz.

Ama benim tarzım daha çok sakin sokaklar. Bir de temizlik konusu biraz daha özenli olsa hakikaten etkileyici görseller var.

Sizi daha fazla maviye boğmadan tamamlayım. Özetle Şafşavan Fas'ta bence Marakeş ile beraber en öne çıkan rotalardan birisi. Güzel alımlı gezilesi ancak turların günübirlik gelmeleri ve uzun otobüs yolculukları biraz zorlayıcı olabiliyor.

Güzel bir havada yemyeşil manzaralarla çıkıyoruz dönüş yoluna.

Yol üzerinde İspanyol sömürgecilerin ülkenin içerisine yaptıkları sınır kapısından geçiyoruz.

Hava aniden kararıyor ve hortum tutulmuş gibi yoğun bir yağmurda kalıyoruz aniden.

Biraz uğraşlarla bir tane yıldırımı yakalamayı başarıyorum. Ben bu güzel anı yakalamaya çalışırken şoförümüz de dereler taşmadan karşıya geçip bir an önce varmamış için çaba gösteriyordu.

Ertesi gün Başkent Rabat yolculuğuna başlıyoruz. Yolda bir direkteki leylek yuvaları adeta bir Leylek Apartmanı gibi görünüyor. Bu ülkede gördüğüm kadar leyleği hiçbir yerde görmedim. Direkte üst üste tam 11 leylek yuvası var. Bu benim rekorum daha fazlasını gören olacak mı merakla bekliyorum.

Sırada başkent Rabat var kente hemen girer girmez daha bakımlı ve daha özenilmiş bir peyzajı olduğu göze çarpıyor.

Sarayın bahçesindeki ağaçlar altınsa yürüyen için kesintisiz bir peyzaj oluşturacak şekilde kesilmiş. Sonuçta yapılan çok başarılı bir çalışma ama kaç yıllık bir emeğin ürünü acaba.

Burası da Fas Kraliyet Sarayıymış. İçini gezmek mümkün değil. Öyle dışarıdan bakınca da not vermek mümkün değil. Kendi başınıza geliyorsanız gitmeseniz de olur dışından görülen bina ararsanız şehirlerde bir sürü var.

Ama bahçesindeki ağaçlar için oldukça emek harcanmış. Ağaçlarda sanki mitolojik kahramanlar gibi.

Ağacın birinin üzerine bir kalp kazımışlar ağaç büyüdükçe o da kocaman olmuş.

Şimdi tamamlanmamış Hasan camisi ve 5. Muhammed kabrinin olduğu alana geliyoruz. Burada bizi atlı askerlerin nöbet değişimi karşılıyor.

Rehberimiz caminin tamamlanmamış olduğunu söylüyor ama sanki hiç başlanmamış gibi. Yıkık duvarlar ve birkaç sütundan ibaret. Ama yine de otantik görüntüler sunan güzel bir alan.

Bahçe içerisinde medrese olarak kullanılan bir yapı daha var.

Anıt mezarın dışı da içi de güzel. Ama sonuçta mezar gezmek çok ta benim tarzım değil.

Ancak nöbetçi askerler alımlı kıyafetleri ile otantik bir görünüm oluşturuyorlar.

Mezarın bulunduğu bölümün arka kapısından görünen manzara bir an için "bin bir gece masallarında" olduğunuzu düşündürecek tarzda.

Çıkışta da at ile devriye gezen askerlere denk geliyoruz. Atlı askerler sanırım eski bir geleneğin sürdürülmesi için halen varlar.

Artık sırada Fas'ın İstanbul'u Marakeş var. Kente hızlı bir giriş yapmak adına sizi önce Dar Soukar adı verilen bir gece klübüne götüreceğim.

Ortam ve dekorasyon çok başarılı. Tamamen Avrupai tarzda dekore edilmiş. Fiks menü şeklinde hazırlanmış yemekler var.

Siz önden yemek yerken standart bir müzik çalıyor. Ancak yemek servisi sonrası güzel bir dans gösterisi var.

Çok ustaca hazırlanmış çok çalışılmış çok kaliteli bir ekibin hazırladığı güzel bir şovları var. Eğer kişi başı 80 dolar olan parasına çok demezseniz ben kesinlikle öneririm.

Şimdi de sizleri Fas'ın altını Argan ile tanıştırmanın vakti geldi sanırım. Zeytingillerden bir bitki olan Argan yağının güzellik ve cilt üzerine çok yararlı etkileri nedeniyle çok meşhur.

Ağacı zeytin ağacından biraz büyük, ülkenin sadece güney ve kıyı olan kesiminde yetiştiriliyor. Üretimi çok fazla değil bu nedenle maddi değeri hayli fazla. Biz litre yağı kooperatiften 200 euroya almıştık.

Ağacın üzerinde minik ikincil tomurcuklar var ve görüntüleri çok güzel. Bunlar büyüyor mu diye sordum hayır dedi görevli.

Devlet kadınların ağırlıklı çalıştığı koopretifleri desteklemiş ve düzenlemiş. Çarşıda yağlara başka yağın karıştırıldığı söylentisi var hep doğru mu bilemedim.

Ama bizim zeytin gibi her aşamada işe yarar bir ürüne dönüştürülen asla ziyan edilmeyen bir ürün.

Sırada Suvayr ya da Essaoura var. Bir de Magador diye bir ismi daha var. Bir kentin niye üç ismi olur ki. Okyanus kıyısında çok güzel bir yerleşim.

Kenti Portekizliler kurmuş. Şimdilerde balıkçılığın yanında turizm de geçim kaynakları içerisine girmiş. Gelgitten dolayı okyanusta liman dışı tekne bırakmak mümkün değil ancak bu durumda komik bir görüntü oluşturuyor.

Ancak surların üzerinde okyanus dalgalarının gücünü görünce bunun çokta yanlış bir hareket olmadığını hemen anlıyorsunuz.

Eski kent bölümü turistik olmasına karşın bakımsız.

Buna karşın çok orijinal ürünler satılan dükkanlar bulmak mümkün. Fiyatlarda da en pahalı kent değil.

Bence burada yapmadan dönmeyin diyeceğim tek aktivite dev porsiyonlarda müthiş lezzetli kalamar yemek olur. Deri yerel terliklerde ikinci alternatif olabilir.

Dönüş yolunun bizim için sürprizi de okyanustan gelen ani rüzgar oldu. Önce plajın kumlarını inanılmaz bir hızla savurmaya başladı.

Havadaki kum oranı o kadar yükseldi ki herkes kendince çözümler üretmeye başladı. Ortaya çıkan görüntülerde bize hoş bir anı olarak kaldı.

Ancak asıl macera otobüse binip iç kesimlere yönelince ortaya çıktı. Yarı çöl bölgelerde başlayan kum fırtınası bize ilk kez bu deneyimi yaşattı.

Buradaki güzel görüntüler tam içine girmeden çektiklerim. İçine girince sadece kahverengi var. Sisten daha kötü çünkü fırtına, partiküllerin sesi ve görüş alanı düşüklüğü çok daha karmaşık bir durum yaratıyor.

Marakeş'i anlatmaya bir yerden başlanacaksa illaki çarşılarından başlamak lazım sanırım. Tarihi merkezde mini bir kapalı çarşı havası var.

Ama yine de bu kentte olmazsa olmaz aktivitelerden birisi baharatçı dükkanına uğramak sanırım. Benim gibi bir baharat aşığı iseniz kesinlikle atlanmaması gereken bir deneyim.

Tavana kadar kavanoz içerisinde baharat var. Satış için bazı karışımlar hazırlamışlar. Ben yemeklik baharatlardan biri hariç memnun kaldım. Değişik tatlara ve kokulara açıksanız atlamayın derim.

Dar sokaklar tümüyle çarşıya dönüştürülmüş, eskilik ve turisttik doku iç içe geçiyor buralarda.

Jemma el Fna meydanı ise kentin özeti gibi. Bir Taksim meydanı kadar bir alan ama tamamen çarşıya çevrilmiş.

Meydanın kenar kesimi tamamen seyyar satıcılara ayrılmış. Ancak ortalara doğru ilerledikçe yılan oynatıcılar beliriyor. Yapışkan pazarlamacılardan uzak durmak için çok yaklaşmadım ama zurna sesini duymamanız mümkün değil zaten.

Orta bölümün diğer bir müdavimleri de maymun oynatıcılar. Burada hayvan hakları bilinmez bir sokak ismi gibi.

Ancak meyve suyu satıcılarına ayrı bir parantez açmak gerekir. Gerçekten çok lezzetli ve soğuk servis ediliyor. Kendi hazırladıkları bir karışımları var ama siz isterseniz de sizin isteğinize göre bir formül hazırlıyorlar. Çok pahalı da değil mutlaka deneyin derim.

Meydanın olmazsa olmaz bir aktivitesi de geçici el dövmesi. Çok güzel görünüyor ancak hanımlar birkaç gün içerisinde çıktığı için hiçte önermiyorlar.

Ancak kaldırımda durup öyle gelip geçeni izlemek ve karşınızda kendi kendine çok değişken manzaraların oluşması çok hoş. Bir süre öyle boş boş bakmanızı öneririm.

Bu meydanda da minaresi size artık sıradan gelmeye başlayacak bir cami var. Bu camilerin içinin gezilememesi çok sıkıcı.

Size birkaç yemek resmi atayım. Yemeklerin görselleri çok güzel ancak çok baharatlı ve kanola yağı nedeniyle her zaman değişik bir koku alacaksınız yemeklerde.

Yine de bu limonlu tavuk başarılı bir denemeydi karşınıza çıkarsa deneyin bence.

Gezilerin güzel yanları sadece yemekler ve aldıklarınız değildir. Bazen yaptıklarınız, bazen katıldıklarınızdır. Bazen de bir resim kalır size tatilden yıllarca anı olarak hatırlarsınız.

Meydanın kenarındaki çok güzel çiçekler meydanın kirliliğini gölgeler bir gösterişteydi.

Son söz her daim kargaşa ve kaos hoşunuza giderse burada biraz vakit geçirin derim.

Şimdi sizleri bizi turun paket dahilinde götürdüğü chez ali adındaki turuna götüreceğim.

Bin bir gece masallarını andırır bir binaya giriyorsunuz. Tamamen yerel kıyafetler giymiş insanlar gürültüden biraz hallice bir müzik çalıyor.

Ortam ve binaların dekorasyonuna çok emek harcanmış. Hakikaten bir masalsılık var.

Ancak gösteriler için aynı şeyi söylemem mümkün değil. Ya müzikler felaket, ya çok sıradan ya çok uzak. Resimde sizin için hayli büyüttüğüm bir uçan halı canlandırması var.

Elinde tüfekli atlıların size doğru koşup matah bir şeymiş gibi havaya ateş etme sahnesi üç kez tekrarlanıyor. Atlara ayrı üzüldüm, kendimize ayrı. Bu kadar manasız bir gösteriden nasıl bir mana çıkarılması beklenmiş acaba?

Gösterinin bir noktasında çok güzel yerel kıyafetlerin felaket bir müzikle koreografisini izleme şansınız oluyor.

Sizi böyle çadırlara alıyorlar içeride yemek servisi oluyor. Allah'tan yemekler müziklerin aksine oldukça güzel ve doyurucu.

Bu kadar fantastik bir ortamdan ancak bu kadar kötü bir iş çıkarılabilir diye düşündüm.

Şimdi sizlerle beraber Fas'ta en çok hoşuma giden yerlerden birisi olan Majorel Bahçelerine gideceğiz. Hemen girişteki bambulara çok şaşırdım doğrusu çöllük bir ülkede bambu görmek hayret yani.

Burası ile ilgili ansiklopedik bilgiyi pas geçip sizleri bu muhteşem bahçenin dehlizlerine davet ediyorum.

Artık ağaç olmuş kaktüsler ve bizim saksıda yetiştirdiğimiz bitkilerin devasa boyuta gelmişleri ile dolu bir yer burası.

Ama alameti fahrikası Majorel mavisi denilen mavi renk. Her yer bu renkle boyalı.

Bitkileri bakımı, görselliği, büyüklüğü, ortamın huzuru her bakımdan on numara beş yıldız bir mekan.

Benim uzun yıllar içerisinde beş top hale getirdiğim kaktüse ne veriyorlar da bu kadar ürüyor merak ettim doğrusu. Ayrıca bitkideki yaşama isteğine de hayran kalmamak elde değil.

Gezmek demek güzel anılar demek, renkler demek. Boşuna sitenin adını gezmek mutluluktur diye koymadım. Alın size bir kare mutluluk.

Bu bahçe Fas'ta olmazsa olmazınız olsun, majorel mavisi ve yeşil huzur burada sizleri bekliyor.

Burası da kentte gezeceğimiz son mekan. Bir vezir sarayıymış.

Girişten itibaren yoğun bir Endülüs havası karşılıyor sizi.

İşlemeler ve duvar süsleri çok güzel ve kusursuz ama görkem bir Alhambra veya Alcazar değil.

Ancak bu yazıklarından bir küçümseme anlaşılmasın işçilik ve zarafet çok güzel. Benimki biraz çok gezmiş olmanın verdiği ukalalık biraz.

Bazı odalarda tavan renk ve tasarımı çok güzel.

Simetrik bir zarafet var odalarda. Huzurlu bir mekan.

Halı sergisinde halı yapan teyze ise benim favorim. Halısından daha çok kendisi değerli oldu benim için.

Büyük avlu Arap ülkesinde hatırlatır dokular ve renkler taşıyor.

Banyo duvarındaki bu resim şark ülkelerinin hamam kültürünün de burada yaygın olduğunu anlatıyor.

Son söz Bahia Sarayı gezilmeye ve vakit ayırmaya değer bir mekan mutlaka uğramanız öneririm.

Son ziyaret noktası bir berberi evi olacak. Bir saat otobüs yolculuğu ile ulaşılıyor.

Girişte tek kişilik banyo olduğu belirtilen daha çok tek kişilik hücreye benzeyen klostrofobik bir mekan var.

Bir evden ziyade turist ağırlama mekanı gibi her bir odada bir kafile ağırlanıyor.

Mutfak ortamı benim çocukluğumun köy evlerini andırır görüntüler içeriyor.

Ocakta pişen bazlamadan yemek mümkün olmuyor ama görsellik çok güzeldi doğrusu.

Bence ortamdaki en güzel detay elindeki süpürge ile ortamı daha tozlu hale getirmeye çalışan minik dostumuzdu.

Ev sahibemiz bizler için nane çayı ikram etti. Ortam ve olaylar çok fazla turistikte olsa ev sahibemiz çok alımlı güzelliği olan zarif bir hanımdı.

Son sekiz resimle tamamlayalım. Sizlere mümkün olduğu kadar hemen detayları 170 resimle anlatmaya çalıştım bu batıda olan oryantalist ülkeyi.

Çok güzel detaylar içeren bir ülke burası ancak birbirinden biraz uzaklar ve aralarda çok uzun süren yolculuklar yapmanız gerekiyor.

Çok güzel ortamlarda, çok saçma gösteriler izlemeniz gerekebiliyor.

Ama buna karşın çok güzel sokak manzaraları, lezzetler ve detaylar da içeren bir rota burası.

Eski kent pazarlarının adeta bir labirenti andıran sokakları çok hoş geldi bana.

Kokusunu asla unutmayacakta olsam deri tabakhaneleri de pek çok bakımdan unutulmaz bir deneyimdi.

Ama her tatil insanın güzel anılar biriktirmesine yardım eder. Gezmek mutluluktur bırakın dünya sizi büyülesin.

Tüm zayıf ve güçlü yanları ile Fas sizlerin ziyaretini bekler.
Komentarze