top of page
  • Yazarın fotoğrafıMurat Hüseyin inceoglu

Batum "Gürcistan'ın Parlak Yüzü"

En popüler gezi rotalarından biridir Batum. Komşu ülkeler içerisinde Türkiye'ye en yakın kent burasıdır sanıyorum. Neredeyse sınırı geçince Batum başlıyor. Belki bu yüzden, belki de sıralanabilecek başka sebeplerden dolayı mıdır tartışılır ancak kentin, ziyaretçisi bol popüler bir gezi noktası olduğu bir gerçek. Hatta transit yolculuk için değil de nihai hedef olarak en çok geçilen sınır kapımız burası herhalde.

Peki bu yoğunluğu hak eden bir yer mi Batum? Gelin sizleri bugün Gürcistan'ın gözde tatil beldesi konumunda olan Batum'a konuk edeyim. Benim gözümden ve çerçevemden burayı sizlere tanıtmaya çalışayım. Kamerama takılanlarla kendimce iyi ve kötü yanları ile beraber şöyle bir gezintiye çıkalım.

Sarp sınır kapısını daha önce araba ile de geçmiştim ama bu kez yaya olarak geçtik. Geçişi kolay ve daha çok havalimanı havasında bir yapısı var. Sınırı geçince oradaki taksiciler minik bir pazarlıkla 250 TL ücretle sizi şehre bırakıyorlar. Aklınızda bulunsun Türk Lirası da kabul ediyorlar. Kapıdaki Avrupa Birliği bayrağına dikkat ederseniz hakikaten ben de pek bir anlam veremedim.

Biz daha önce 2009 yılında gelmiştik buraya o zaman çok belirgin doğu bloku izleri taşıyordu kent. İlk anda sahilde yükselen binaları görünce ne kadar çok sermaye akmış buraya diye düşünüyor insan.

Çok yüksek ve alımlı binalarla eski doğu bloku binaları yanyana bir tezat oluşturur şekilde göze çarpıyor. Ama 10 yılda bu kadar değişim olduysa bir 10 yıl sonra bu binaları da göremezsek şaşırtıcı olmaz.

Bu binayı tek kareye sığdırmak için hayli uğraştım. İnsan kaç katlı bu bina diye düşünmeden edemiyor. Bu evleri ülkede yaşayan insanlar mı alıyor yoksa Rusya'dan gelip buralarda mülk edinenler de var mı merak ettim doğrusu.

Güzel heykeller serpiştirilmiş kavşaklar bir doğu bloku ülkesine geldiğiniz hissi uyandırıyor.

Çok lüks oteller, devasa yükseklikteki binalar adeta bir Las Vegas hissi yaratıyor.

Metro City adındaki bu kompleksi bizdeki Metro otobüs firmasının sahibi yaptırmış. Eski zamanlarda burasının yönetimi ile arası iyiymiş. Şimdilerde biraz sıkıntılı dedi şoförümüz.

Yapı o kadar büyük ki tek resme sığdıramadım ancak iki kareye alabildim. Altı AVM üstü ev şeklinde planlanmış.

Ancak sahil kesimini geçip eski kent merkezine gelince o çok yüksek yapılar ortadan kalkıyor. Eski tarihi dokunun korunduğu eski binaların arasına süslü ve yeni yapıların yapıldığı karma bir sentez çıkıyor karşımıza.

Bu resim Batum'un özeti gibi yanı gidince de, dönünce de tam karar veremiyorsunuz. Hem eski, hem köhne, hem şık, hem gösterişli olmayı başarabilen bir yer burası. Nasıl söylenir kanaatimce tam tarzını bulamamış gibi. Bir doğu bloku kentini Las Vegas'a benzetmeye çalışmışsınız gibi olmuş.

Bu düşüncemi destekleyecek bir resim daha koyayım buraya. Burası kentin ana meydanı elinde altın post tutan heykelin çevresindeki binalar Sovyetler Birliği zamanından kalma. Ancak arka planda gördüğünüz oteller büyük kumarhaneleri barındıran lüks otel zincirlerine ait. Bir karmaşık eski yeni sentezi durum var yani.

Gürcüler kendilerinin Argonotlar denilen antik bir kavimden geldiğine inanıyor. Bu nedenle meydanda Jason ve Argonotlar efsanesinde yer alan Altın Postu taşıyan kraliçe var. Postun Ordu'daki Yason burnunda bulunulduğu ile ilgili bir inanış var ve yolunuz düşerse burada bununla ilgili bir yazıtta var.

Meydan ve çevresi çok sayıda kafelerle dolu, gece gündüz oldukça renkli ve alımlı.

Bu ve alttaki iki resim 2007 yılından, meydan aynı fakat çevesindeki binalar devlet dairesi veya evlerden oluşuyordu.

Bu da ana meydana yakın bir meydanın 2007 hali klasik bir doğu bloku görüntüsü var.

Aynı meydanın şimdiki iki resmini de buraya koyayım ki kentin geçirdiği evrim daha net anlaşılabilsin. Tam bir kumar, deniz ve eğlence merkezi olmuş. Biz oradayken Çekya ve İsrail'den birer uçak turist vardı kentte.

Lüks binalar ve şık lüks oteller her yanda. Otelin belki de 20. katındaki dönme dolaba dikkatinizi çekerim. Böylesini de şimdiye dek hiç görmemiştim.

Ama sanki her şeyden biraz yapma çabası tam bir tarz ve uyum oluşmasına engel olmuş.

Bir kez daha koyuyorum ama kentte bence en orjinal iki heykelden birisi bu.

Kendinizi Roma'da sanabileceğiniz neptün heykelli havuzların arkasında Sovyet tarzı apartmanlar.

Palmiyelerle Sovyet zamanından biraz sıcak iklim havası yaratılmak istenmiş.

Bu bambudan yapılan şarap takımı çok hoştu doğrusu ama plastik çeşme biraz basit kaçmış.

Deniz kıyısına ulaşınca lüks tekneler göze çarpıyor.

Tekrar meydana dönüyoruz altın varaklı süslemeli binalarla dolu bir yer burası.

Burası da meydandaki Wyndham Otel

Çok eski binaların hemen yanında çok süslü binalar.


Bu resmi özellikle seçtim; altta ismi görünen restoranda akşam sizi yemeğe götüreceğim. Pek güzel başarılı bir yer tavsiye ederim. Aynı zamanda kitap da satıyor olmaları çok tuhaftı doğrusu.

Ama yemekten önce ufak bir şehir turu yapalım. Binaların boyundan büyük ağaçlar çok dikkat çekici.

Almanya'da olduğu gibi dükkanların üzerinde Ukrayna bayrağı vardı. Rus turistlerin çok olduğu ve eski bir Sovyetler Birliği ülkesi için oldukça şaşırıtıcı.

Kentin ara sokakları genelde eski ve alçak binalarla çevrili bitiminde devasa otellerle sonlanıyor.

Eski zamanlarda buranın bir sayfiye merkezi olduğunu gösterir şirin binalar yer yer göze çarpıyor.

Kentte çok fazla dini yapı dikkatimi çekmedi.

Burası da Avrupa meydanı. Bir İtalyan mimar tasarlamış. Bu kule bana Siena'daki polo yarışlarının yapıldığı meydandaki kuleyi anımsattı.

Bu köşede sanki biraz Venedik'teki San Marko meydanı havası var.

Burası da Roma'daki Bağımsızlık Meydanı tarzını anımsattı.

Sicilya bayrağını anımsatan mozaikler de yine İtalyadan bir köşe gibi.

Meydanda Avrupa tarzı heykeller köşelere yerleştirlmiş.

Bu heykelde de biraz Brüksel'deki Manneken Pis havası var.

Tam tarzını bulamama durumun zirvesi bu herhalde PVC vitrin, demir kapı ve üstteki pek alımlı ahşap işçilikli camların oluşturduğu tezat durum.

Sokaklarda gezinirken Divan otele denk geldik.

Ama asıl sürpriz az ileride bizi bekliyordu.

Grafitiler kent genelinde çok yaygın ama bu evin dışı gerçekten güzeldi.

Bunları yapanı tebrik etmek isterdim.

Renkler ve müzik teması eve çok güzel bir hava katmış.

Resmin binanın üzerine yerleştirilmesi bile çok etkileyici ve başarılı.

Tabii söylenebilecek iyi şeylerin bir limiti de var tabii. Aynı binanın yanında asılmış çamaşırlar binanın ön yüzüyle tezat oluşturuyor.

Bu iki arkadaş da kent yürüyüşümüzün belli bir bölümünde bize eşlik etti. Benim köpeklere karşı bir çekiciliğim var sanyorum pek çok yerde gezerken bizi takip ediyorlar.

Bu hediyelikler ülkenin iki milli yemeğini sembolize ediyor. Khinkali bir tür mantı, Khacipuri de bir tür peynirli yumurtalı da olabilen pide gibi oldukça lezzeli bir yemek.

Kıyıya varınca İzmir saat kulesinin bir replikasını görmek şaşırtıcı oldu. Bunun ne amaçla buraya dikildiğini öğrenemedim.

Çok eskilerden beri kıyıda bir dönme dolap vardı ama yakınına su deposu gibi görünen üzerinde kafe olan bir kule yapılmış.

Dönme dolap hayli büyük merakınız varsa eğlenceli olabilir.

Bu heykel Ali ile Nino heykeli ve biraz da hüzünlü bir hikaye barındırıyor. Hareketle birbirlerinin içinden geçip ayrılan bu figürler diyebilirim ki kentteki en orjinal eser. Kavuşma ve ayrılmayı dinamik olarak çok başarılı ifade etmiş.

Müslüman bir oğlanla Hıristiyan bir kız arasındaki aşk, 1914’te Doğu ile Batı’nın buluştuğu bir ülkede başladı. Eski bir aristokrat ailenin mensubu olan Ali Han Şırvanşır ve Gürcü Beyinin kızı olan Nino Kapiani birbirine âşık oluyorlar. Nino Hıristiyan geleneklere göre yetiştirilmiş, Ali ise Müslümanlık inancı ile büyümüş olmasına rağmen Ali ve Nino evlenmeye karar veriyorlar. Ancak Birinci Dünya Savaşı başlar ve Ali’nin arkadaşı Melik Nahararyan Nino’ya âşıktır ve onu kaçırır. Ali bu olayı öğrenir öğrenmez onların peşine düşer. Ali, Nahararyan’ı yakaladıktan sonra öldürüp mecburen Dağıstan köyüne kaçmak zorunda kalır. Nino da ailesini bırakıp sevgilisinin peşinden gider. Dağıstan köyünde birbirine çok âşık olan Ali ve Nino evlenmeye karar verirler.

Rus İmparatorluğu’nda ihtilalinin başlamasından sonra Ali memleketini Bolşeviklerden korumak için Nino’yu İran’a gönderip Azerbaycan’a döner. Hamile olan Nino, İran’da heyecanla sevgili kocasının dönüşünü bekler. Ali döndükten sonra Nino bir kız çocuğu doğurur. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra Ali ve Nino geri dönerek yeni ülkelerinin kültür elçileri olurlar. Fakat Ali ve Nino’nun mutluluğu uzun sürmez. 1920 yıllarında Bolşevikler, Azerbaycan hükümetini devirmek ve ülkede Sovyet iktidarı kurmak amacıyla Bakü’yü işgal eder. Ali, Nino’yu kızını alıp Tiflis’e gitmeye zorlar ama kendisi, zor zamanlarda memleketinden ayrılmak istemeyip Gence’de kalır. Gence köprüsündeki savaşlar sırasında Ali, başına gelen her şeyi bir deftere yazarak 24 yaşında hayatını kaybeder. Nino kızını alıp Paris’e kaçar ve bir daha Bakü’ye dönmez.

Sahil kesimi botanik parkına doğru olan kesimde çok güzel heykeller var.

Hatta iyi bir havada gitseniz çok keyifli bir gezinti yapacak bisikletler de var.

Gelelim önceden bahsettiğim kitapçı restorana.Çok güzel bir ortamı var.

İçerisi elit ve temiz bir his veriyor.

Bu fasülye yemeği Lobye.Bizim bildiğimiz fasülyeye yakın bir tadı var ancak üzerinde kinzi var ki bu alışamayanlar için değişik gelebilir.

Bu ise Khachapuri daha önce söz etmiştim. Oldukça lezzetli denemenizi öneririm.

Kafkasların et kültürü de bize yakın.Et seviyorsanız çekinmeden deneyin.

Bir kaç gece resmi ile kentin ne denli ışıltılı bir hale büründüğünü göstermeye çalışayım.


Merkez bölüm hayli güzel ışıklandırılmış binalar ile süslü.

Bu su deposu kılıklı kafe de gündüz olduğundan çok daha etkileyici bir hal almış görünüyor.

Adam da her şeyi bir şeye benzetiyor demezseniz bu da Van Akdamar adasındaki kilisenin bir benzeri olarak inşa edilmiş.

Avrupa meydanı da gece ışıklandırılan yerlerden.

Ağacın neredeyse içinden çıkmış bu asma da hayli şaşırtıcıydı.

Ukrayna da olduğu gibi buralardaki kafeler de temalı ve dekoratif döşenmiş.

Sabah ayrılmadan harika bir şehir manzarası ile uyandık.

Kentten akılda ne kaldı derseniz. Jason ve Argonotlar en başta gelir sanıyorum.

Güzel duvar resimlerinden çok hoşlandım.

Güzel ışıklandırılmış binalar ve güzel heykeller bence dikkat çekiciydi.

Sınırımızın hemen yanında hem çok yabancı dil bilmenizi gerektirmeyen farklı bir ülke deneyimi yaşamak isterseniz Batum size beklentilerinizin karşılığını verecektir.










0 yorum
bottom of page