VALETTA
Burası Avrupa’nın en küçük başkentlerinden ve aynı zamanda Malta’da gezilecek yerler listenizin garanti noktalarından. Malta Adası konumu itibarıyla Avrupa’ya açılan bir kapı olarak görüldüğü için Osmanlı zamanında buraya göz koymuş Valetta ismini ülkeyi Osmanlı işgalinden kurtaran kişi olan Jean Parisot de la Vallette’den alıyor. Zaten bu kuşatmaya kadar başkent Mdina'yımiş. Başkent deyince öyle kocaman bir yer beklemeyin bu arada, gayet kolay bir şekilde yürüyerek gezebileceğiniz bir tam günde çok büyük bir kısmını keşfedebileceğiniz bir yerden bahsediyoruz. Ancak çok görkemli surlarla çevrili bir kale şehir durumunda. Zamanında Osmanlı çok hırpalasa da başaramamış bu surları geçmeyi. Valletta’nın, hatta komple Malta’nın en dikkat çekici yönlerinden biri evler ve mimari. O fotoğraflarda gördüğünüz sarıya yakın renkteki binalar ve cumbalı, rengarenk kapılı evlerin dikkatinizi çekmemesi mümkün değil. Özellikle Valetta’da girdiğiniz her sokakta bu görüntü ile karşılaşacaksınız. Bu arada Valetta’nın genel olarak bayağı yokuşlu olduğunu da ekleyelim.
Sokaklar dar, hatta ana caddesi bile dar ancak yürümesi keyifli. Ama bir konuda uyarayım eğer sıcak bir yaz gününde gelmişseniz kızgın Malta taşları nedeniyle çok yakıcı ve yıpratıcı olabilir.
St. john Kilisesi : Dışarıdan bakınca hiç bir şey ifade etmeyen hatta bir şeyler bilmiyorsanız önünden geçip gitseniz dikkatinizi dahi çekmeyecek bir yapı. Ancak Kudüs'ten Rodos'a ve oradan da Kıbrıs üzerinden buraya gelen St John şövalyeleri tarafından kurulmuş. Siz böyle deyince belki tanımazsınız ancak tarihe mal olmuş namı diğer "Tapınak şövalyeleri" veya "İlumunatti" tarikatı deyince hemen tanıyacaksınız. Adamlar din ticareti ve savaşlardan gelen sonsuz zenginliklerini göstermek istemişler. Ancak ilginçtir ki sadece iç mekana göstermişler. Benim gibi kiliseden sıkılmış bir insan için bile sarsıcı etkileyicilikte bir yapı yani kent merkezinde bir yapı gezecek olsak orası burası derim.
-Upper Barrakka Gardens: Burası bir bahçe. Taştan yapılmış kale kentte bunalan kentliler burada dinlenirlermiş. Bahçe deyince ufacık bir yer ama süper bir manzarası var. Şehri yukarıdan görmek gibi bir merakınız varsa iyi bir seçim. Bence burası bayağı güzel bir manzara sunuyor. Hem şahane fotoğraflar çekme olanağı tanıyo, hem de güzel bir gün batımı manzarası izlenebilecek bir yer. Buradan her gün saat 12:00’de ve saat 16:00’da top atılıyor. Belki 16:00 top atışını izleme olanağımız olur. Karşıdan üç şehirler manzarası ile efsane bir yer.
- Grand Masters Palace : 1571 yılında inşa edilen Grand Master’s Palace, Valletta’da inşa edilen en eski yapılardan birisi. İnşa edildiği günden itibaren her daim idari işlerin ve yönetimin yürütüldüğü bir bina olmuş ve günümüzde de devlet başkanının ofisi olarak kullanılıyor. Binanın oldukça güzel bir mimarisi var ve eğer Avrupa Birliğinin bir toplantısına denk gelmezseniz içini gezmelisiniz çok güzel bir bina.
- Manoel Tiyatrosu: Avrupa’nın halen aktif olarak kullanılan en eski 3. tiyatrosu olduğu söylenen Manoel Theatre’da bir şeyler izlemek için vaktimiz olmasa bile mimarisi çok güzel olduğu için bence şöyle bir içine girip bakınmak güzel bir fikir olabilir. Bina 1700’lü yıllarda inşa edilmiş. İçinde ayrıca ufak bir müze alanı olduğu için, bir oyun izleyemesek bile içeriyi dolaşmak üzere girebilme şansınızı deneyebilirsiniz diye düşünüyorum.
- Old Bakery Street : Valletta’da fotoğraf çekmek ve klasik Malta sokağı görüntüsünü görmek için gidebileceğiniz en güzel sokaklardan. Zaten muhtemelen en çok fotoğraflanan sokak burasıdır. Dahice bir fikir değil yani. Hatta burayla kesişen St. Lucia Sokağı ve paralelinde bulunan Strait Street ve Republic Street’e de bir göz attığınızda arabalarla dolu cumbalı evlerin öne çıktığı klasik Malta görüntüsünü tamamen keşfetmiş olacaksınız. Cumbalı ev kavramı sadece bize özgü bir şey değil yani.
- Republic Street : Burası başkentin orta ve ana caddesi, hayat burda akıyor. Valetta'ya gelip burayı görmemek zaten neredeyse imkansız.
- Saint Elmo’s Kalesi ve Ulusal Savaş Müzesi : Valetta’nın en uç noktasında kalan Saint Elmo Kalesi’nin ne olduğunu söylememe gerek var mı bilmiyorum ama başına neler geldiğini anlatabilirim. 1500’lü yıllarda inşa edilen kale Osmanlı’nın Malta Kuşatması esnasında bayağı önemli bir rol oynamış ve Osmanlı burayı resmen top yağmuruna tutmuş. Günümüzde hem kale hem de Ulusal Savaş Müzesi’ni ziyaret edilebiliyor. İlginç iki bilgi vermeden de geçmeyeyim. Birincisi Midnight Express filmindeki Türk hapishanesi olarak kullanılan film lokasyonu tam olarak burası. İkincisi, bilgisayar oyuncuları için geliyor: Age of Empires 3 oynadıysanız ilk görevinizin Malta’daki bir kaleyi Ottoman Empire’dan korumak olduğunu hatırlıyor musunuz? İşte o kale, bu kale.
Valleta kenti zaten bir kalenin içerisinde tüm gezilecek yerlerde birbirine yakın sanırım en uzak yol bir kilometre kadardır. Gözünüzde büyümesin 3 saat burada vakit geçirmek yetip artacak bile. Biraz kuru, biraz sarı, biraz taştan olmasını saymazsak Valleta'yı ilgi çekici bulacaksınız.
SLİEMMA
Sliemma kentin batı limanı ve sahilini oluşturan en önemli yerleşim merkezi durumunda. 1855 yılında, günümüzde de görülen kilise (Stella Maris) çevresinde, şehir inşa edilmeye başlanmış. Burası: 1970 yıllarına kadar, adanın tek tatil yöresiymiş fakat turizm geliştikçe batı kıyı şeridindeki San Giljan (veya St. Jullian) ve Paceville yerleşimleri de birer tatil yöresi olarak ortaya çıkmaya başlamış. Buralarda çok miktarda otel, restoran, kafe ve barlar var. Gece canlanan ve günün ilk ışıklarına kadar eğlencenin sürdüğü bu gölgede evlerin milyon dolarlara kadar yükseldiği belirtiliyor. Oldukça girintili çıkıntılı bir yapısı var ve kıyıda oldukça yüksek binalar dizilmiş. Bu durum biraz kötü görünse de küçük koylardan oluşan yerleşim oldukça sempatik bir tatil kasabası havasında. Buradan adalara ve diğer limanlara tekne turları düzenleniyor. Sliemma şehri önemli bir ticaret ve konut alanı ve Malta’nın en çok sayıda otel bulunduran bölgesi konumunda. Konaklama için burayı veya bizim yaptığımız gibi Paceville bölgesini seçebilirsiniz. Paceville restoranlar bakımında çok iyi bir bölge akşamları çok hareketli ve eğlenceli. pek çok mağaza ve cafe de var. Biz oradayken Malta İngiltere futbol maçı vardı bin kadar İngiliz holigan arasından arabayla geçmek zorlayıcıydı. Siz siz olun İngiltere maçı varsa buralarda takılmayın.
Point Alışveriş Merkezi’nin araç çıkışı noktasından çok güzel kartpostallık bir kent manzarası var. Arabanızı durdurup güzel Valetta manzarasını yakalamaya çalışın.
MDİNA ve RABAT
Adanın ortasında kalan bu iki noktayı bir arada yazdım çünkü Mdina (İmdina diye okunuyor) duvarlarla çevrili olan kale şehir diyebileceğim bölge. Rabat ise Mdina’yı çevreleyen kasabanın adı. Özellikle Mdina Malta’da gezilecek yerler listesinin olmazsa olmazlarından biri.
Mdina, ülke Arap hakimiyeti altındayken bölgeyi düşmanlardan korumak için duvarlarla çevrelenmiş ve uzun yıllar başkent olarak kalmış tam bir Orta Çağ şehri. Anını kolayca tahmin edebileceğiniz gibi Medine'den alıyor. Tarih sayfasından fırlamış gibi bir kent. Neredeyse yeni hiç bir şey yok. Bu özelliğinden dolayı başta Game of Thrones olmak üzere pek çok tarihi filme dekor görevi yapmış ve yapmakta. Sarı Malta taşından oluşmuş dar sokaklar tarih dolu. Bana biraz Barselona'nın Barri Gotik bölgesini biraz da Segovia'yı anımsattı. Oldukça güzel turistik bir yer ve bolca hediyelik dükkanı var. Malta'da ne alınır derseniz şövalye ile ilgili hediyeliklerin ağırlıklı olduğunu belirtmeliyim.. Sanırım bu tarih dolu sarı taş binalardan oluşan kent hoşuna gidecek. Denk gelirseniz o bordo renkli begonvillere benden selam söyleyin.
Dar sokaklar geçmişte kim bilir nelere tanık oldular. Sarı Malta taşının hakim olduğu bu dar labirentler kimi zaman bir meydana açılıyor, kimi zaman ise bir kapıya.
DİNGLİ CLİFFS
Cliff'in kelime anlamı uçurum demek. Bu uçurumlar ismini Dingli köyünden alıyorlar, Rabat ya da Mdina’ya iki kilometre kadar uzaklıkta. Uçurumlar, deniz seviyesinden 250 metre yükseklikte, böylelikle Malta kıyı şeridinin en yüksek noktasını oluşturuyor. Uçurumun hemen kıyısında yürümek oldukça tehlikeli fakat bir o kadar da heyecan verici bir görüntüsü var. Sıcak bir yaz gününde bile sert esen rüzgarlar sayesinde oldukça ferahlatıcı bir yer. Uçurumların hemen yanında ise bir radar binası ve kilise var. Çok fotojenik ve farklı bir yer.Ancak fotoğraflara yansıtması zor. Vaktiniz varsa gitmenizi ve biraz doğa yürüyüşü yapmanızı öneririm.
Valleta ve Mdina genelde taş yerleşimler olması nedeniyle mümkünse aynı günde gezmeyin. Ben Malta'da yaz mevsiminde yolculuk yapıyorsanız dört, diğer mevsimlerde üç gün kalmanızı öneririm. Gün sayınıza göre Valletta'yı bir günün sabahına, Mdina'yı başka bir günün öğleden sonrasına koyabilirsiniz.
Comments