top of page
  • Yazarın fotoğrafıMurat Hüseyin inceoglu

MALTA : Bölüm 1/4 Ada hakkında genel bilgiler ve Adanın Doğusu

Güncelleme tarihi: 1 Oca 2020

" Bir Akdeniz Macerası"

    Şöyle bir ayağımı uzatsam havuz başında pineklesem ama gün içerisinde kısa geziler yapsam, değişik yerler görsem diye düşünüyorsanız Malta tam aradığınız yer. Dünyanın en küçük altıncı ülkesi burası. Sadece 316 km2 yüzölçümüne sahip. Tarihte yaşadıkları en önemli olay ise tek önemi Osmanlı'nın Malta kuşatması.


Bu internet kaynaklı haritada yazılarda söz edilen yerleri daha iyi görebilirsiniz

    Ancak bu çok küçük üç adadan oluşan minik devletçik heyecan verici farklılıklar sunuyor tatil severlere. Kıbrıs adası 9200 km2 yüz ölçümüne sahip, KKTC ülkesi ise 3600 km2 yani Malta KKTC'nin onda biri büyüklüğünde. Siz ne kadar bir büyüklükten söz ettimi kafanızda canlandırın artık.



     Malta’da gezilecek yerler ülkenin dört bir tarafına yayılmış durumda. Üstelik burası yalnızca şehir gezisi yapacağınız türden bir ülke olmadığı için her günü farklı bir tarzda geçirebileceğiniz anlamına geliyor. Hele dalmak merakınız varsa çok farklı dalış deneyimleri de yaşamanız mümkün.

     Ülke genelinde doğal güzellikler, eski tapınaklar, farklı özellikler taşıyan ilginç şehirler bulunduğu için Malta adalarında cirit atmanız gerekecek desek yeridir. Burası kişisel fikrime göre Akdeniz'in çok güzel bir ada ülkesi.


Başkent Valleta

      Öncelikli olarak şu bilgiye sahip olmanız gerek: Avrupa kıtasının en güneyinde İtalya ile Tunus ülkeleri arasında bulunan Güney Avrupa'nın ve Akdeniz’in saklı kalmış cenneti Malta ve 3 ana adadan oluşuyor. Bunlar Malta, Gozo ve Comino adaları. Bu sıcak ülkenin nüfusu 460.000 kişi ancak en büyük geçim kaynağı turizm ve dil eğitimi olduğundan dolayı ülkenin yarım milyon olan nüfusu özellikle yüksek sezonlarda ikiye üçe katlanıyor.

    Peki Malta’da ne var? Öncelikle şöyle deniz-kum-güneş üçlüsünü dibine kadar yaşamak isteyenler için harika bir ortam var! Bize çok uzak sayılmayacak bu küçük ülkeyi yaz tatillerini değerlendirmek için Türkiye'de insanların neden pek de fazla tercih etmediğini bilemiyorum. Ayrıca küçücük bir ada ülkesinden bahsediyor olmamıza rağmen Malta’nın ciddi bir tarihi geçmişi de söz konusu. Bence bu durum adada oldukça enteresan ve ilgi çekici bir karmaşaya bile sebep olmuş durumda. Zira ada gezinizin daha ilk saatlerinden itibaren birçok kültürün etkisini bir arada görmeye başlayacaksınız.

    Malta Adası’nın tarihte birçok farklı hakimiyet altına girdiği olmuş. Zamanında Roma İmparatorluğu’nun bir parçası olmasından tutun, Araplara, İngilizlere, Osmanlı’ya, hatta Napolyon’a kadar herkes burayla ilgili şansını zorlamış, çoğu da başarılı olmuş. Ada iki asır boyunca Arapların elinde, uzun yıllar boyunca ve son olarak 1979’a kadar da İngiliz hakimiyetinde kalmış. Ayrıca konum olarak İtalya’ya çok yakın olduğu için İtalyan kültürünün etkilerini de görmek mümkün. Ülkede sadece yaşlıların bildiği Maltaca dilinin Arapçaya benzerliğinin sebebi de Arapların 2 asır boyunca adayı yönetmiş olmasına dayanıyor.


Osmanlı Türk Şehitliği

    Bu arada bu Maltaca meselesi de ayrı bir mevzu çünkü ülkede Maltaca'nın konuşulduğu kadar İngilizce de konuşuluyor. Tahmin edersiniz ki bunun da ülkenin uzun yıllar İngiliz yönetimi altında olmasıyla ilgisi var. Halen adanın her yerinde Londra’da karşılaşmayı bekleyeceğiniz kırmızı telefon kulübeleri bile mevcut. Bu durum turistik açıdan gezenlerin işini bayağı kolaylaştırsa da aslında ülke içinde sorun yaşanmasına sebep olabiliyor. Bu İngilizcenin çok yaygınlaşması konusunda ülkedeki dil okulu yoğunluğunun da büyük etkisi var. Zira ülkede 50'den fazla dil okulu var. Kafelerde çalışan gençler çoğunlukla yabancı ve tabii ki çoğu Maltaca bilmiyor. Bu İngilizceye son derece hakim ve bu dille büyümüş olan yeni nesil için bir sorun yaratmasa da eski kuşaklar için bir soruna dönüşmüş durumda. Yeni nesil çoğunlukla İngilizceye yönelmiş, fakat eskiler Maltaca konuşmaya devam ediyor. Bu durumda yaşlı bir Maltalı bir restorana gittiğinde garsonlar yalnızca İngilizce bildiği için sipariş bile veremediği oluyor yani yaşlılar kendi ülkelerinde yabancı olmuşlar kısacası.

     Bu şekilde anlatınca size nasıl görünüyor bilmiyorum ama ben Malta’daki bu karmaşadan bayağı hoşlandım. Bu kadar farklı kültürlerin iç içe geçebildiğini, bir arada var olabildiğini görmek gerçekten etkileyici. Bu ülkedeyken kendinizi kesinlikle klasik bir Avrupa ülkesinde hissetmeyeceğiniz kesin. Zaten kolay şekil verilebilmesi nedeniyle bina yapımlarında kullanılan sarı Malta Taşı çok karakteristik bir kimlik kazandırmış yerleşimlere. Adada küçük büyük tüm yerleşimlerin çoğunluğu bu sarı taştan yapılmış böylelikle ada sarı ve mavi baskın manzaralar sunan farklı bir görünüm kazanmış.


Yukardan bakışla Blue Groto mağarası


BLUE GROTO

    İngilizcesi biraz olan herkesin hemen kolayca fark edeceği gibi Blue Groto kelimesi mavi mağara demektir. Havaalanına yakın bu mağarayı belki dikkatli olanlarınız Truva veya Game of Thrones yapımlarından hatırlayacaktır. Burası bir mağara üçlemesi ve denizin içerisinde yer aldıkları için ulaşım tekne ile sağlanıyor. Arabanız yoksa adada işiniz gerçekten zor çünkü toplu ulaşım çok kötü. Wied iz Zuriegg adlı yerleşimden tekne ile 30 dakika süren bir gezi ile bu mağaralara gidilebiliyor. Filmlere konu olacak şöhretinin sebebi ise gün ışığının, mağaraların içerisinde deniz suyuna öğlen saat 13:00'a kadar inanılması güç bir fosforlu mavilikte renk vermesi. Renk gerçekten inanılmaz. Eğer uçuş saatiniz erkense indikten sonra arabayla buraya yönelin. Uçaktan inip tekneye binmek, cam gibi deniz ve iyot kokusu sizi baştan saracak. Sonra ise süper ışık görselleri ile Akdeniz karşınızda. İsterseniz ben susayım resimler konuşsun.




HAGAR QİM - MNAJDRA

     Hemen mavi mağaraya yakın konumda bululan UNESCO dünya kültür mirası listesinde bulunan neolitik çağ yerleşimi kalıntılarına uğramanızı öneririm. Neolitik tarım çağı anlamına geliyor ayrıca bu yapıların her ikisi de yazı öncesi çağa ait oldukları için aynı zaman da prehistorik oluyorlar. Başlıkta isimlerini gördüğünüz yerler aralarında çok kısa bir mesafe bulunan iki yapı grubu. Ziyaretçi merkezine girdiğiniz zaman öncelikle az sonra gezeceğiniz yapılar ile ilgili 4D bir film izletiliyorlar. Ardından müze olarak gezilen odalarda tapınakların maketleri görülüyor. İnteraktif olarak tasarlanan maketlerin yanlarındaki düğmeye bastığınızda güneş ışınlarının tapınaklara girdiği açıları görebiliyorsunuz. Yapılar inşa edilirken ekinoks tarihleri olan 21 Mart ve 21 Eylül tarihlerinde tam ortadan, 21 Aralık ve 21 Haziran tarihlerinde de özel olarak açılan bir delikten güneş ışınlarının direkt olarak geçmesi planlanmış.



     Müzeden çıkıp az ilerdeki tapınağa göz atıyorsunuz. Büyük taşlardan inşa edildiği için megalitik olarak adlandırılan Hagar Qim, kelime anlamı olarak Standing Stones (ayakta duran kayalar) anlamına geliyor. Üstü bir çadırla kapalı olan tapınağın orijinalinde taştan bir çatı olduğu düşünülüyor, ancak çatı uzun süre önce yıkılmış.

Hagar Qim'in üzeri 2009 yılından itibaren yeniden bir çadır ile kaplanmış. MÖ 3600 ile 3200 yılları arasında inşa edilen ana tapınak ile birlikte sonradan eklenen 3 yapı bulunuyor. Bu tarih kafanızda şöyle şekillensin MÖ 2650 yıllarında inşa edilen piramitlerden 600-700 yıl daha eski bir yapı kompleksi ile karşı karşıyasınız.




Hagar Qim’den 500 metre daha devam ettiğinizde başka bir tapınak olan Mnajdra çıkıyor karşımıza. Hagar Qim gibi ışık oyunlarının gözlemlendiği Mnajdra Tapınakları, denize ve dolayısıyla uçuruma daha yakın. Tıpkı Hagar Qim gibi Mnajdra da, Malta’nın 4. ve pek minik adası olan Filfla manzaralı. Yapının bir gözlemevi amacını taşıdığı düşünülüyor. Eğer sıcak bir havada gittiyseniz arada ki 500m size yorucu gelebilir. Eğer gözlerseniz Arada gidip gelen bir golf arabası var ve kişi başı bir euroya sizi götürebilir.



GHAR DALAM

      Burası bir mağara: Girişinde de bir müze var. Mağara kalker kaya kütlelerinden oluşmuş. Derinliği: 144 metre olan bu mağara batıdaki mağaralara bağlanıyor yani sistemin bir parçası. Bölgenin en büyük özelliği buzul çağından kalan kalıntılar olan yüz binlerce yılda oluşan fosiller. Cüce filler, su aygırları, boynuzlu geyikler, küçük memeliler, kuşlar gibi binlerce fosil bizleri bekliyor olacak. Filin Malta'da ne işi var derseniz buzul çağında suların 90 metre daha sığ ve bu nedenle Sicilya ile kara bağlantısı olduğu düşünülüyor. Biraz fosil merakınız varsa vakit ayırın derim. Malta'da fil, geyik, su aygırı dünya ne ilginç bir yer.





MARSAXLOKK



     Malta’nın simgeleşmiş yerlerinden biri olan Marsaxlokk (Marsaşlok diye okunuyor) küçük bir balıkçı kasabası. İlginç bir bilgi olarak Osmanlı, Malta Kuşatması’nda adaya buradan giriş yapmış. Çok küçük ama gayet şirin bir kasaba. Özellikle suyun üzerinde yan yana duran onlarca renkli kayık fotoğraf karesinde cidden çok şirin görünüyor. Kayıkların üzerinde bir göz işareti dikkatinizi çekecek (eğer çekmediyse artık çeksin) o işaret Mısır tanrısı Osiris'in gözü. Kazalardan koruması için bir tür nazarlık inanışı ile yapılmış. Bu nazar için göz yapma kültünün bize ait bir uygulama olmadığını öğrenip bir kez daha şaşırmış oluyoruz böylelikle. Boşuna dememişler "dünya bir kitaptır gezmeyenler onun sadece bir sayfasını okur" diye. İnsan çok gezdikçe ve çok okudukça öğreniyor. Burası aynı zamanda bir balıkçı kasabası eğer vaktiniz varsa burada balık yemenizi öneririm.



Böylelikle birinci yazımı tamamladım. Malta adası için bir yazı dörtlemesi hazırladım. İkinci yazıda Başkent Valetta ve Mdina ile devam edeceğim. Nerede konaklayalım, nerede ne yiyelim, nerede eğlenelim diye düşünüyorsanız bunlar için üçüncü yazıyı okumalısınız. Ayrıca bu yazıda Maldivler tadında denizi ile ün yapmış Comino adası ile ilginizi çekeceğini umduğum detaylara yer verdim. Dördüncü olarak ta ülkenin ikinci büyük adası ve önemli bir turist destinasyonu olan Gozo adasına ise tam bir yazı ayırdım.



0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page